Mirkat.org

Temim Bergusi’nin “Kudüs’te” Şiirinin 2. Kısmı ve Türkçe Çevirisi [2/4]

“Kudüs’te” şiiri, Temim Bergusi’nin 1998 yılında Kudüs’e yaptığı ziyaretten kesitler sunar. Dört kısım halinde ele alacağımız şiirin ikinci kısmı şairin tarihle konuşmalarını içerir.

İlk kısmı okumak için buraya tıklayın.

Yazımızda (1:30)-(3:15) dakikaları arasını bulabilirsiniz

Önce Şiir:

وَتَلَفَّتَ التَّارِيخُ لِي مُتَبَسِّمًا 

أَظَنَنْتَ حَقّا أَنَّ عَيْنَكَ سَوْفَ تُخْطِئُهُمْ وَ تُبْصِرُ غَيْرَهُمْ

هَاهُمْ أَمَامَكَ مَتْنُ نَصٍّ أَنْتَ حَاشِيَةٌ عَلَيْهِ وَ هَامِشٌ 

Mütebessim bir edayla döndü bana tarih (ve dedi ki:) 

Zannettin mi ki, hakikaten gözlerin onları görmeyip başkalarına bakacak?

İşte önündeler! Onlar asıl metin, sen ise (o metne) yalnızca bir haşiye ve dipnotsun

أَحَسِبْتَ أَنَّ زِيَاَرةً سَتُزِيحُ عَنْ وَجْهِ الْمَدِينَةِ يَا بُنَيَّ حِجَابَ وَاقِعِهَا السَّمِيكَ 

لِكَيْ تَرَى فِيهَا هَوَاكَ

فِي الْقُدْسِ كُلُّ فَتًى سِوَاكَ

Tek bir ziyaretin, şehrin yüzündeki gerçekliğin ağır perdesini kaldıracağını mı düşündün yoksa evlat!

sırf sen onda arzuladığını göresin diye

Kudüs’te, senden başka her genç Kudüs’te!

 وَهِيَ الْغَزَالَةُ فِي الْمَدَى 

حَكَمَ الزَّمَانُ بِبَيْنِهَا

 مَا زِلْتَ تَرْكُضُ خَلْفَهَا

مُذْ وَدَّعَتْكَ بِعَيْنِهَا

رِفْقًا بِنَفْسِكَ سَاعَةً إَِنِّي أَرَاكَ وَهَنْتَ 

في القُدْسِ مَنْ فِي القُدْسِ إِلا أَنْتَ

O ufuktaki bir ceylan

Kader ayrılığına hükmetmişken 

Sen hala ardı sıra koşmaktasın

gözleriyle sana veda ettiğinden beri

Acı kendine biraz, zira seni bitkin düşmüş görüyorum

Kudüs’te, senden başka herkes Kudüs’te 

يَا كَاتِبَ التَّارِيخِ مَهْلًا 

فَالمَدِينَةُ دَهْرُهَا دَهْرَانِ

دَهْرٌ أَجْنَبِيٌّ مُطْمَئِنٌّ لَا يُغَيِّرُ خَطْوَهُ وَكَأَنَّهُ يَمْشِي خِلَالَ النَّوْمِ

 وَهُنَاكَ دَهْرٌ كَامِنٌ مٌتَلَثِّمٌ يَمْشِي بِلَا صَوْتٍ حِذَارَ القَوْمِ

Hey tarih yazıcısı dur bakalım, acele etme!

Zira şehirde zaman iki yönlüdür 

Yabancı bir zaman ki; rahattır, uykuda yürüyormuşçasına adımlarını değiştirmez 

(başka) bir zaman daha var ki; peçeli, gizli saklıdır. Etrafa karşı tetikte sessizce yürür    

وَالْقُدْسُ تَعْرِفُ نَفْسَهَا

 فَاسْأَلْ هُنَاكَ الخَلْقَ يَدْلُلْكَ الجَمِيعُ

 فَكُل شَيْءٍ فِي المَدِينَةِ ذُو لِسَانٍ حِينَ تَسْأَلُهُ يُبِينُ

Kudüs bilir özünü 

sor oradaki varlıklara, hepsi gösterir sana

zira bir dile sahip şehirdeki her şey, ne vakit sorsan aşikar olur

  فِي الْقُدْسِ يَزدَادُ الهِلَالُ تَقَوُّسًا مِثْلَ الجَنِينِ

حَدْبًا عَلَى أَشْبَاهِهِ فَوْقَ القِبَابِ

تَطَوّرَتْ مَا بَيْنَهُمْ عَبْرَ السِّنِينَ

علَاقَةُ الأَبِ بِالبَنِينِ

Kudüs’te hilal daha bir eğilir tıpkı cenin gibi

kubbeler üzerindeki benzerlerine olan şefkatiyle 

seneler boyu gelişti durdu onlar arasındaki bu hal

bir babanın evlatlarıyla bağı (misali) 

فِي الْقُدْسِ أَبنِيَةٌ

حِجَارَتُهَا اقتِبَاسَاتٌ مِن الِإِنْجِيلِ وَالقُرْآنِ

فِي الْقُدْسِ تَعرِيفُ الجَمَالِ مُثَمَّنُ الأَضْلَاعِ أَزْرَقُ فَوْقَهَ

يَا دَامَ عِزُّكَ قُبَّةٌ ذَهَبِيَّةٌ

Kudüs’te binalar vardır

Taşları İncil’den ve Kur’an’dan alıntılardır

Kudüs’te güzelliğin tarifi sekiz kenarlı mavidir

üzerinde – izzetin daim olsun- altın bir kubbe bulunan

تَبْدُو بِرَأْيِي مِثْلَ مِرْآةٍ مُحَدَّبَةٍ تَرَى وَجْهَ السَّمَاءِ مُلَخَّصًا فِيهَا

تُدَلِّلُهَا وَ تُدْنِيهَا

تُوَزِّعُهَا كَأَكيَاسِ الْمَعُونَةِ فِي الْحِصِارِ لِمُستَحِقِّيهَا

إِذَا مَا أُمَّةٌ مِن بَعْدِ خُطْبَةِ جُمْعَةٍ مَدَّتْ بِأَيْدِيهَا

Bana göre bir tümsek aynasına benzer o ki gökyüzünün özetini görürsün onda

(altın kubbe) sevip okşar ve yere indirir (gökyüzünü)

Kuşatmada (dağıtılan) yardım paketleri gibi bölüştürür onu hak edenlerine,

cuma hutbesi sonrasında açtığında ellerini ümmet  

وَفِي الْقُدْسِ السَّمَاءُ تَفَرَّقَتْ فِي النَّاسِ

تَحْمِينَا وَنَحْمِيهَا

وَنَحْمِلُهَا عَلَى أَكْتَافِنَا حَمْلًا

إِِذَا جَارَتْ عَلَى أَقْمَارِهَا الأَزْمَانِ

Kudüs’te gök, insanlar arasına dağıldı

O bizi korur, biz de onu koruruz

Ve omuzlarımızda taşırız onu

Eğer çağlar, kubbeler üzerindeki aylara (hilallere) zulmederse

Çeviri Notları

Şiir Notları

“O ufuktaki bir ceylan/Kader ayrılığına hükmetmişken/ Sen hala ardı sıra koşmaktasın/ gözleriyle sana veda ettiğinden beri/ Acı kendine biraz, zira seni bitkin düşmüş görüyorum/ Kudüs’te, senden başka herkes Kudüs’te”

Şair Kudüs’ü anlatırken ceylan metaforunu kullanıyor. Çünkü ceylan, güzel gözlerinden ve zarafetinden ötürü sevgiliye çokça benzetilir. Kudüs de, şairin sevgilisidir. Kudüs işgal altına alındığı gün, acı veda gerçekleşir. O günden beri, ona tekrar kavuşma arzusuyla mücadele eden bir grup Filistinli vardır. Fakat bu kavuşma kolay gerçekleşemez. Neden? Şairin ceylan metaforunu kullanmasındaki bir incelikte buluyoruz bu sorunun cevabını. Çünkü ceylanlar çok hızlıdırlar ve uzun süre koşabilirler.   

“Hey tarih yazıcısı dur bakalım, acele etme!/ Zira şehirde zaman iki yönlüdür/ Yabancı bir zaman ki; rahattır, uykuda yürüyormuşçasına adımlarını değiştirmez/ (başka) bir zaman daha var ki; peçeli, gizli saklıdır./ Etrafa karşı tetikte sessizce yürür”

Şair; tarihe seslenerek başladığı dizelerde, aslında belli bir süredir devam eden işgal güçlerine ve değişimlere bakarak hüküm vermekte acele edilmemesi gerektiğini vurgular. Zira her ne kadar düşman güçlü olsa da ve fiilî olarak Kudüs’ün hâkimiyetini elinde tutsa da, bu hâkimiyet bir gün bitecektir. Gece gündüze evrilecektir. Uyku zamanı günün tamamına nazaran kısa bir vakittir ve insan uykuda gördüğü rüyayı hakikat sanır. Halbuki rüya birkaç saniyeden ibarettir. Çünkü uykuda tam bir bilinçlilik hali yoktur. Düşman da, bunun yanılgısı ve rahatlığı içerisindedir.

Diğer tarafta, sessizce yürüyen peçeli bir kadın edasında bir grup vardır ve onlar Kudüs’ün asıl yerlileridir. Tetiktedirler, tam bir şuur içinde ve yakaza halindedirler. Düşmanın uykudan uyanacağı o vakti beklerler. Şair; uyku ifadesiyle geceye, düşmana karşı tetikte yürüyen peçeli  bir kadın benzetmesiyle ise gündüze atıf yapıyor olabilir. Zaman, gece ve gündüzün birlikteliğinden oluşur. Bu nedenle şair, şehirdeki iki zıt grubu, iki ayrı zaman dilimine benzetmiş olabilir.

“Kudüs’te hilal daha bir eğilir tıpkı cenin gibi/ kubbeler üzerindeki benzerlerine olan şefkatiyle/ seneler boyu gelişti durdu onlar arasındaki bu hal/ bir babanın evlatlarıyla bağı (misali)”

Yukarıdaki dizelerde yine güzel bir benzetme ile karşılaşıyoruz. Şair hilal ile Kudüs kubbelerinin alemleri olan küçük hilaller arasında bir bağ kuruyor. Bir baba düşünün ki, evlatları korkunç bir zilletin ve zulmün içerisinde. Bu durumu yukarıdan seyreden babanın hali nicedir? Tüm şefkat duyguları açığa çıkar ve hepsini sarıp sarmalayabilmek için kollarını her zamankinden daha çok açar. 

“Kudüs’te güzelliğin tarifi sekiz kenarlı mavidir/ üzerinde – izzetin daim olsun- altın bir kubbe bulunan”

Ardından şair Kudüs’te güzelliğin tarifini vererek bir meydan okuyuşla şöyle diyor olabilir: “Kudüs’te her ne kadar Hristiyanlık ve Yahudiliğe ait eserler, izler varsa da Kudüs’e asıl güzelliğini veren İslamiyet’tir. Ki Kudüs’ün simgesi haline gelmiş olan Kubbet’üs Sahra en güzelleridir.

“Bana göre bir tümsek aynasına benzer o ki  gökyüzünün özetini görürsün onda/ (altın kubbe) sevip okşar ve yere indirir (gökyüzünü)/ Kuşatmada (dağıtılan) yardım paketleri gibi bölüştürür onu hak edenlerine,/ cuma hutbesi sonrasında açtığında ellerini ümmet”

Ümmet cuma namazında bir araya gelip de ellerini göğe açtığında, Kubbet’üs Sahra altın kubbesiyle göğü adeta yere indirir ve onu isteyene verir. Bu dizeler samimiyetle ellerini açan Filistin halkına adeta sekinet telkin eder.

“Kudüs’te gök, insanlar arasına dağıldı/ O bizi korur, biz de onu koruruz/ Ve omuzlarımızda taşırız onu/ Eğer çağlar, kubbeler üzerindeki aylara (hilallere) zulmederse”

Çağlar Kudüs’e vefasızlık edecek olsa bile; “omuzlarımızda taşırız onu” sözü ile şair, Kudüs’ü asla terk etmeyeceklerini vurgular. Gök de Filistinlileri korur. Belki de göğün onları koruması, namaz ve benzeri göksel emirlerin devamının Müslümanları manevi olarak diri tutması yoluyladır.

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Devam etmek için tıklayınız
Exit mobile version