Mirkat.org

Yalnızlığın Ayazında Bir Kadın, Bir Yazar, Bir Şair: Mey Ziyade’nin Sen Ey Yabancı adlı Yazısı ve Türkçe Çevirisi

Birçok müstear ismin ardından adının ilk ve son harflerini alarak seçtiği Mey (مَيْ) ismiyle edebiyat yolculuğunu sürdüren Mârî İlyâs Ziyâde (مَارِي إِلْيَاس زِيَادَة), hayatına şehirler, insanlar ve acılar sığdırmış bir kadın, bir yazar, bir şair, gazeteci, eleştirmendir. Yirminci yüzyılın ilk yarısında evinin edebiyat sahnesine döndüğü, mektuplarıyla belleklere adını yazmış, ruhu kayıplarla sınanmış biri olarak kelimelere yaslanmıştır. Daima derinlikli ifadeler kullanmış, hayal gücünün hazinesini ardına almış, fikirlerini farklı üsluplarla ve duygulara sararak okuyucuya sunmuştur.

Dönemi edebiyatçılarının ilgi odağı haline gelen, pek çoklarını kendine hayran bırakmasına rağmen sadece Halîl Cubrân’ı seven ve onunla hatırlanan; kasvetinden, kederinden delilikle yaftalanan Mey Ziyâde hakkında neden çok az şey biliyoruz? Devrinin entelektüelleri arasında oluşu ve bir dönem Mısır’daki evinin edebiyatın nabzının tutuluşu, acılarının ve aşkının önüne alınmayı hak ediyor. 

Halîl Cubrân’a hitaben kaleme aldığı düşünülen ve “Zulumâtun ve Eşi‘atun” (ظُلُمَاتٌ وَأَشِعَّة) adlı eserinde yer alan “SEN EY YABANCI!” (أَنْتَ أَيُّهَا الْغَرِيب) yazısıyla, yazılarının peşini bırakmayan melankoliye ve derin bakışa birlikte kulak verelim. 

Önce Yazı:

أَنْتَ أَيُّهَا الْغَرِيب

أَنَا وَأَنْتَ سَجِينَانِ مِنْ سُجَنَاءِ الْحَيَاةِ

وَكَمَا يُعْرَفُ السُّجَنَاءُ بِأَرْقَامِهِمْ يُعْرَفُ كُلُّ حَيٍّ بِاسْمِهِ

وَقَدِ الْتَقَيْنَا وَسَطَ جَمَاعَاتِ الْمُتَّفِقِينَ فِيمَا بَيْنَهُمْ عَلَى الضَّحِكِ مَنْ سِوَاهُمْ حِينًا، وَالضَّحِكِ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍ أَحْيَانًا

أَنَا مِنْهُمْ وَإِيَّاكَ غَيْرَ أَنَّ شَبَهَكَ بِهِمْ يَسُوؤُنِي؛ لِأَنِّي إِنَّمَا أُقَلِّدُهُمْ لِأُرِيكَ وَجْهًا مِنِّي جَدِيدًا. وَأَنْتَ، أَتُجَارِيهِمْ بِمِثْلِ قَصْدِي أَمْ الْهُزْءُ وَالْاِسْتِخْفَافُ فِيكَ طَوِيَّةٌ وَسَجِيَّةٌ

وَلَكِنْ رَغْمَ اِنْقِبَاضِي لِلنُّكْتَةِ مِنْكَ وَالظَّرْفِ، وَرَغْمَ اِمْتِعَاضِي لِلتَّغَافُلِ مِنْكَ وَالْحُبُورِ، أَرَانِي وَإِيَّاكَ عَلَى تَفَاهُمٍ صَامِتٍ مُسْتَدِيمٍ يَتَخَلَّلُهُ تَفَاهُمٌ آخَرُ يَظْهَرُ فِي لَحَظَاتِ الْكِتْمَانِ وَالْعُبُوسِ وَالتَّأَثُّرِ

بِنَظَرِكَ النَّافِذِ الْهَادِئِ تَذَوَّقْتُ غِبْطَةَ مَنْ لَهُ عَيْنٌ تَرْقُبُهُ وَتَهْتَمُّ بِهِ، فَصِرْتُ مَا ذَكَرْتُكَ إِلَّا اِرْتَدَتْ نَفْسِي بِثَوْبٍ فَضْفَاضٍ مِنَ الصَّلَاحِ وَالنُّبْلِ وَالْكَرَمِ، مُتَمَنِّيَةً أَنْ أَنْثُرَ الْخَيْرَ وَالسَّعَادَةَ عَلَى جَمِيعِ الْخَلَائِقِ

لِي بِكَ ثِقَةٌ مَوْثُوقَةٌ، وَقَلْبِي الْعَتِيُّ يَفِيضُ دُمُوعًا. سَأَفْزَعُ إِلَى رَحْمَتِكَ عِنْدَ إِخْفَاقِ الْأَمَانِي، وَأَبُثُّكَ شَكْوَى أَحْزَانِي- أَنَا الَّتِي تَرَانِي طَرُوبَةً طَيَّارَةً

وَأُحْصِي لَكَ الْأَثْقَالَ الَّتِي قَوَّسَتْ كَتِفَيَّ وَحَنَتْ رَأْسِي مُنْذُ فَجْرِ أَيَّامِي- أَنَا الَّتِي أَسِيرُ مَحْفُوفَةً بِجَنَاحَيْنِ مُتَوَّجَةً بِإِكْلِيلٍ

وَسَأَدْعُوكَ أَبِي وَأُمِّي مُتَهَيِّبَةً فِيكَ سَطْوَةَ الْكَبِيرِ وَتَأْثِيرَ الْآمِرِ

وَسَأَدْعُوكَ قَوْمِي وَعَشِيرَتِي، أَنَا الَّتِي أَعْلَمُ أَنَّ هَؤُلَاءِ لَيْسُوا دَوَامًا بِالْمُحِبِّينَ

وَسَأَدْعُوكَ أَخِي وَصَدِيقِي، أَنَا الَّتِي لَا أَخَ لِي وَلَا صَدِيقَ

وَسَأُطْلِعُكَ عَلَى ضَعْفِي وَاحْتِيَاجِي إِلَى الْمَعُونَةِ، أَنَا الَّتِي تَتَخَيَّلُ فِيَّ قُوَّةَ الْأَبْطَالِ وَمَنَاعَةَ الصَّنَادِيدِ

وَسَأُبَيِّنُ لَكَ اِفْتِقَارِي إِلَى الْعَطْفِ وَالْحَنَانِ، ثُمَّ أَبْكِي أَمَامَكَ، وَأَنْتَ لَا تَدْرِي

وَسَأَطْلُبُ مِنْكَ الرَّأْيَ وَالنَّصِيحَةَ عِنْدَ اِرْتِبَاكِ فِكْرِي وَاشْتِبَاكِ السُّبُلِ

وَإِذَا أُسِيءُ التَّصَرُّفَ وَأَرْتَكِبُ ذَنْبًا مَا سَأَسِيرُ إِلَيْكَ مُتَوَاضِعَةً وَاجِفَةً فِي انْتِظَارِ التَّعْنِيفِ وَالْعُقُوبَةِ

وَقَدْ أَتَعَمَّدُ الْخَطَأَ لِأَفُوزَ بِسَخْطِكَ عَليَّ فَأَتُوبَ عَلَى يَدِكَ وَأَمْتَثِلَ لِأَمْرِكَ

وَسَأُصْلِحُ نَفْسِي تَحْتَ رَقَابَتِكَ الْمَعْنَوِيَّةِ مُقَدِّمَةً لَكَ عَنْ أَعْمَالِي حِسَابًا لِأَحْصُلَ عَلَى التَّحْبِيذِ مِنْكَ أَوْ الِاسْتِنْكَارِ، فَأَسْعَدُ فِي الْحَالَيْنِ

وسَأُوقِفُكَ عَلَى حَقِيقَةِ مَا يُنْسَبُ إِلَيَّ مِنْ آثَامٍ، فَتَكُونَ لِي وَحْدَكَ الْحَكَمَ الْمُنْصِفَ

وَمَا يَحْسَبُهُ النَّاسُ لِي فَضْلاً وَحَسَنَاتٍ فَسَأَبْسُطُهُ أَمَامَكَ فَتُنَبِّهَنِي إِلَى الْغَلَطِ فِيهِ وَالسَّهْوِ وَالنُّقْصَانِ

سَتُقَوِّمَنِي وَتُسَامِحَنِي وَتُشَجِّعَنِي، وَتَحْتَقِرَ الْمُتَحَامِلِينَ وَالْمُتَطَاوِلِينَ لِأَنَّكَ تَقْرَأُ الْحَقِيقَةَ مَنْقُوشَةً عَلَى لَوحِ جَنَانِي

.كَمَا أُكَذِّبُ أَنَا وِشَايَةَ مُنَافِسِيكَ وَبُهْتَانَ حَاسِدِيكَ، وَلَا أُصَدِّقُ سِوَى نَظْرَتِي فِيكَ وَهِيَ أَبَرُّ شَاهِدٍ 

كُلُّ ذَلِكَ٬ وَأَنْتَ لَا تَعْلَمُ

سَأَسْتَعِيدُ ذِكْرَكَ مُتَكَلِّمًا فِي خَلْوَتِي لِأَسْمَعَ مِنْكَ حِكَايَةَ غُمُومِكَ وَأَطْمَاعِكَ وَآمَالِكَ. حِكَايَةَ الْبَشَرِ الْمُتَجَمِّعَةِ فِي فَرْدٍ أَحَدٍ

وَسَأَتَسَمَّعُ إِلَى جَمِيعِ الْأَصْوَاتِ عَلِّي أَعْثُرُ عَلَى لَهْجَةِ صَوْتِكَ

وَأَشْرَحُ جَمِيعَ الْأَفْكَارِ وَأَمْتَدِحُ الصَّائِبَ مِنَ الْآرَاءِ لِيَتَعَاظَمَ تَقْدِيرِي لِآرَائِكَ وَأَفْكَارِكَ

وَسَأَتَبَيَّنُ فِي جَمِيعِ الْوُجُوهِ صُوَرَ التَّعْبِيرِ وَالْمَعْنَى لَأَعْلَمَ كَمْ هِيَ شَاحِبَةٌ تَافِهَةٌ لِأَنَّهَا لَيْسَتْ صُوَرَ تَعْبِيرِكَ وَمَعْنَاكَ

وَسَأَبْتَسِمُ فِي الْمِرْآةِ اِبْتِسَامَتَكَ

فِي حُضُورِكَ سَأَتَحَوَّلُ عَنْكَ إِلَى نَفْسِي لِأُفَكِّر فِيكَ، وَفِي غِيَابِكَ سَأَتَحَوَّلُ عَنِ الْآخَرِينَ إِلَيْكَ لِأُفَكِّرَ فِيكَ

سَأَتَصَوَّرُكَ عَلِيلاً لِأَشْفِيكَ، مُصَابًا لِأُعَزِّيكَ، مَطْرُودًا مَرْذُولاً لِأَكُونَ لَكَ وَطَنًا وَأَهْلَ وَطَنٍ، سَجِينًا لِأُشْهِدَكَ بِأَيِّ تَهَوُّرٍ يُجَازِفُ الْإِخْلَاصَ، ثُمَّ أُبْصِرُكَ مُتَفَوِّقًا فَرِيدًا لِأُفَاخِرَ بِكَ وَأَرْكَنَ إِلَيْكَ

وَسَأَتَخَيَّلُ أَلْفَ أَلْفِ مَرَّةٍ كَيْفَ أَنْتَ تَطْرَبُ، وَكَيْفَ تَشْتَاقُ، وَكَيْفَ تَحْزَنُ، وَكَيْفَ تَتَغَلَّبُ عَلَى عَادِيِّ الِْانْفِعَالِ بِرَزَانَةٍ وَشَهَامَةٍ لِتَسْتَسْلِمَ بِبَسَالَةٍ وَحَرَارَةٍ إِلَى الِانْفِعَالِ النَّبِيلِ. وَسَأَتَخَيَّلُ أَلْفَ أَلْفِ مَرَّةٍ إِلَى أَيِّ دَرَجَةٍ تَسْتَطِيعُ أَنْتَ أَنْ تَقْسُوَ، وَإِلَى أَيِّ دَرَجَةٍ تَسْتَطِيعُ أَنْتَ أَنْ تَرْفُقَ لأَعْرِفَ إِلَى أَيِّ دَرَجَةٍ تَسْتَطِيعُ أَنْتَ أَنْ تُحِبَّ

وَفِي أَعْمَاقِ نَفْسِي يَتَصَاعَدُ الشُّكْرُ لَكَ بَخُورًا لِأَنَّكَ أَوْحَيْتَ إِليَّ مَا عَجِزَ دُونَهُ الْآخَرُونَ

أَتَعْلَمُ ذَلِكَ، أَنْتَ الَّذِي لَا تَعْلَمُ؟ أَتَعْلَمُ ذَلِكَ، أَنْتَ الَّذِي لَا أُرِيدُ أَنْ تَعْلَمَ؟

SEN EY YABANCI!

Ben ve sen hayat mahkûmlarıyız.

Mahkûmların numaralarıyla bilinmesi gibi her canlı adıyla anılır.

Kah başkalarıyla kah kendi aralarında alay etmeye sözleşmiş kalabalıklar arasında karşılaşmıştık.

Ben onlardan biriyim, sen de öyle; ancak senin onlara benzerliğin beni mahzun ediyor. Çünkü ben farklı bir yönümü sana göstermek için onları taklit ediyorum. Peki sen onlara benimle aynı amaçla mı uyuyorsun yoksa alay ve küçümseme senin özün ve tabiatın mı?

Ancak şakalarının ve nüktedanlığının keyfimi kaçırmasına, neşene ve ihmalkarlığına içerlememe rağmen sessiz ve daimi bir anlayış içinde görüyorum seni ve kendimi. Bu anlayışa üzüntü, kasvet ve sessizlik anlarında ortaya çıkan bir başka ahenk de eşlik ediyor.

Bir önemseyeni ve ilgileneni olan kişinin sevincini tattım senin huzurlu ve anlayışlı bakışınla. Bu yüzden seni andıkça tüm canlılara mutluluğu ve iyiliği yaymayı arzulayarak cömertlik, asalet ve doğrulukla dokunmuş geniş bir elbiseyle kuşandım.

Sana güvenim sonsuz. Ve yola gelmez kalbim gözyaşlarıyla dolup taşıyor. Deli dolu bir neşeyle gördüğün ben; arzularım boşa çıktığında şefkatine sığınacak ve kederlerimin sızlanışını sana açacağım.

Çelenkle taçlandırılmış, kanatlarla çevrili halde yürüyen ben; ilk günden beri omuzlarımı büken ve başımı öne eğdiren yükleri sana tek tek sayacağım.

Büyüklerin nüfuzuna ve yetki sahiplerinin etkisine sahip oluşuna hürmet ederek sana annem ve babam diyeceğim.

Her zaman kendilerini sevenlerle çevrili olmadıklarını bilsem de, sana halkım ve kabilem diyeceğim.

Ne kardeşi ne de arkadaşı olan ben, sana kardeşim ve arkadaşım diyeceğim. 

İçimde kahramanların gücünü ve yiğitlerin yenilmezliğini taşıdığımı hayal ettiğin ben; sana yardıma olan ihtiyacımı ve zayıflığımı göstereceğim.

Şefkatten ve sevgiden yoksun oluşumu dile getirecek, sonra sen fark etmeden karşında ağlayacağım.

Kafam karıştığında ve işler sarpa sardığında fikir ve tavsiyene danışacağım.

Eğer kötü davranırsam veya bir günah işlersem, ürkek bir alçakgönüllülükle azarlamaya ve cezaya razı olarak sana geleceğim.

Öfkeni üzerime çekmek için bile bile hata yapabilirim, böylece sayende tövbe ederim ve emrine boyun eğerim.

Senin manevi gözetimin altında kendimi düzelteceğim; yaptıklarımın hesabını onayını ya da kınamanı kazanmak için sunacak ve her iki durumdan da mutlu olacağım.

Bana isnat edilen günahların hakikatini bildireceğim sana, böylece tek başına benim için adaletli bir hakem olacaksın.

İnsanların hakkımda düşündükleri fazilet ve iyilikleri önüne sereceğim. Böylelikle bu sözlerdeki yanlışlara, yanılgılara ve eksikliklere karşı beni uyaracaksın.

Beni doğrultacaksın, mazur göreceksin, yüreklendireceksin. Haksızlık edenleri ve küstahları küçümseyeceksin. Çünkü sen kalbimin levhasına işlenmiş hakikati okuyorsun.

Ben de hasımlarının iftirasını ve haset edenlerinin yaftasını yalanlar, senin hakkındaki görüşüm dışında bir şeye de inanmam; en doğru tanıktır o.

Sen tüm bunları bilmesen de.

Yalnızlığımda hatıranla konuşacağım; endişelerinin, hırslarının, beklentilerinin hikayesini senden duymak için, tek bir kişide toplanan insanlığın hikayesini…

Belki sesinin tonuna rastlarım diye tüm seslere kulak vereceğim.

Görüşlerine ve fikirlerine takdirim artsın diye bütün görüşleri izah edeceğim ve isabetli fikirleri öveceğim.

Bütün yüzlerdeki anlam ve ifadeleri açığa çıkaracağım; ne kadar donuk ve sıradan olduklarını anlamak için. Çünkü hiçbiri senin anlam ve ifade biçimin değil.

Aynada gülüşün gibi gülümseyeceğim.

Yanındayken seni düşünmek için içime çekileceğim. Yokluğundaysa seni düşünmek için başkalarından yüz çevirip sana döneceğim.

Seni iyileştireyim diye bir hasta, avutayım diye bir kazazede, sana vatan ve halk olayım diye alçak bir kovulan, samimiyeti tehlikeye sokan her pervasızlıkta şahidin olayım diye bir mahkum olarak hayal edeceğim. Sonra seni eşsiz başarı sahibi göreceğim; sana sığınmak ve seninle gurur duymak için. 

Nasıl sevindiğini, özlediğini, kederlendiğini; kahramanca ve gayretle sadece asil duyguya teslim olmak için alelade duygunun nasıl da ağırbaşlılık ve yüreklilikle üstesinden geldiğini milyonlarca kez hayal edeceğim. Ne derece sevebileceğini anlamak için ne kadar sert ve bir o kadar nazik olabileceğini milyonlarca kez gözümde canlandıracağım.

Ruhumun derinliklerinde sana olan minnetim tütsü gibi yükselir. Çünkü sen başkalarının aciz olduğu şeyi bana ilham ettin.

Bilmeyen SEN, bunları biliyor musun? Bilmeni istemediğim SEN, bunları biliyor musun?

Yazı Notları

Mey Ziyâde Kimdir?

1886 yılında Nâsıra’da dünyaya gelen, babası Lübnan annesi Suriye kökenli olan şair ve yazar Mey Ziyâde, Modern Arap Edebiyatında feminist yazarların öncülerinden biridir. Mey Ziyâde adıyla tanınan Mârî İlyâs Ziyâde (مَارِي إِلْيَاس زِيَادَة), rahibe okullarında Fransızca eğitim gören yazar, Fransız yazarlarından çokça etkilenmiştir. Babasının el-Mahrûse (الْمَحْرُوسَة) gazetesindeki editörlük görevi sebebiyle ailesiyle 1907 Mısır’a yerleşmiştir. Babasının gazeteyi devralmasıyla Arapçasını ilerletmiş ve yazılarını gazetede Arapça yazmaya başlamıştır. [1]

Mısır basınında etki yaratan yazılara imza atan yazar, “Yevmiyyâtu Fetâ” (يَوْمِيَّاتُ فَتَاة) adlı köşesinde cesur bir dil kullanmıştır. Ayrıca es-Siyâsetu’l-Usbû‘iyye (السِّيَاسَة الْأُسْبُوعِيَّة) gazetesinde “Haliyyetu’n-Nahl” (خَلِيَّةُ النَّحْل) köşesi gazetecilikte yeni bir kapı aralamıştır. [2]

Mey, Fransızcanın yanı sıra İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca gibi pek çok dile hakimdir. Müzik, sanat, edebiyat, felsefe, tarihle ilgilenmiştir. Kahire’de yaşadığı dönemde mevcut olan kültür atmosferinin merkezinde yer almış, evi edebiyat dünyasının önemli yazar, şair ve eleştirmenleri tarafından sıkça ziyaret edilen bir mekan haline gelmiştir. “Salı Toplantısı” (نَدْوَةُ الثُّلَاثَاء) adı altında önemli isimlerle haftalık toplantılar düzenlemiştir. Ahmed Lutfî es-Seyyid, Ahmed Şevkî, Abbâs Mahmûd el-Akkâd, Tâhâ Hüseyin, Halîl Mutrân, Mustafâ Sâdık er-Râfi‘î gibi pek çok yazar ve şair bu haftalık toplantılara katılmışlardır. [3] 

Birçok düşünce, edebiyat dergisinde ve gazetelerde yazılar yazan Ziyâde, birçok kitap da yayımlamıştır. İlk şiir kitabı “Ezâhîru Hulm” (أَزَاهِيرُ حُلْم) Fransızca yayımlayan şairin, Arapça kaleme aldığı “Bâhisetu’l-Bâdiye” (بَاحِثَةُ الْبَادِيَة), “Kelimâtun ve İşârâtun” (كَلِمَاتٌ وَإِشَارَات), “el-Musâvâ” (الْمُسَاوَاة), “Zulumâtun ve Eşi‘atun” (ظُلُمَاتٌ وَأَشِعَّة) öne çıkan bazı kitaplarıdır. [4] Çeşitli dillerden çeviriler yapan, deneme, inceleme yazıları bulunan yazar, aynı zamanda farklı ülkelerdeki yazarlarla, kadın aktivistlerle iletişim içinde olmuş, mektuplarıyla da edebiyat dünyasına iz bırakmıştır.

Halîl Cubrân’la 20 yıl mektuplaşan ve daima onunla birlikte adı anılan Mey Ziyâde birer yıl arayla kaybettiği babası, annesi ve Cubrân’ın ardından ruhsal bir çöküntü içine girmiştir. Kendini hayattan ve edebiyattan izole eden yazar bir müddet Fransa, İngiltere, Roma’da seyahat etmiş ancak daha yıpranmış olarak Mısır’a geri dönmüştür. Akrabaları tarafından vesâyeti alınıp akıl hastanesine yatırılan Mey, delirdiğini iddia edenlere cevap olarak Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde “Risâletü’l-edîb ile’l-muctemei’l-Arabi” (رِسَالَةُ الْأَدِيبِ إِلَى الْمُجْتَمَعِ الْعَرَبِي) başlıklı bir konferans vermiştir. Konferansın ardından arkadaşlarının yardımıyla vesâyeti kaldırılmış ve Kahire’ye dönmüştür. Yazar, arkadaşları Fleks Fâris ile Emîn er-Reyhânî’nin ölümlerinin ardından 19 Ekim 1941’de hayata veda etmiştir. [5]

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Yazı için:

Ziyâde, M. (1985). Zulumâtun ve Eşi‘atun. Beyrut: Muessesetu Nevfel, 106-110.

[1], [2], [3], [4] Kuzberî, S. (1987). Mey Ziyâde Ev Mʾesâtun-Nubuğ. Beyrut: Muessesetu Nevfel.

[5] Ayyıldız, E. (2004). Mey Ziyâde. TDV İslam Ansiklopedisi, 29, 498-499.

Kapak Görseli:

Henri Matisse / The Dessert: Harmony in Red (1908)

Exit mobile version