Talihsiz Bir Aşk Hikayesi: İbrahim Naci’nin Şiiri Ve Türkçe Çevirisi [3/4]

Şâ’irü’l Atlâl” (شَاعِرُ الْأَطْلَالِ) lakabıyla tanınan İbrahim Nâcî (إبْرَاهِيم نَاجِي) meşhur kasidesini kendi deyimiyle “bir aşk hikayesinden öteye geçememiş” sevdası hakkında yazmıştır. Kasidenin ilk bölümünde şair sevdasının nasıl hayal kırıklığı ile son bulduğundan, onu bitap düşürdüğünden bahsetmiş; ikinci bölüme ise sevdiğinin tasviri ile başlamış, onun vefasızlığından yakınmış ve sevdalarının boş bir hayalden başka bir şey olmadığını söylemiştir. Çevirinin üçüncü kısmında ise şair; sevdiğinin onu nasıl acımasızca yaraladığından, artık bu sevdayı geride bırakmak istediğinden, geçmişin üzerine bir örtü çekip yeni bir hayat yaşamayı dilediğinden bahseder.

Şiirin ilk kısmı / ikinci kısmı

https://youtu.be/8Ih7qrRWkHc
Dakika 5:42 - 8:36 arasını yazımızda bulabilirsiniz.

Önce Şiir

الْأَطْلَال

Yıkıntılar

...

أَعْطِنِي حُرِّيَّتِي أَطْلِقْ يَدَيَّ

إِنَّنِي أَعْطَيْتُ مَا اسْتَبْقَيْتُ شَيَّ

Özgürlüğümü ver bana, hür bırak ellerimi

Neyim varsa verdim sana, bırakmadım bir şeyi

آهٍ مِنْ قَيْدِكَ أَدْمَى مِعْصَمِي

لِمَ أُبْقِيهِ وَمَا أَبْقَى عَلَيَّ

Ah bana vurduğun bu zincir kanattı bileklerimi

Neden taşıyayım onu, eritip tüketmişken beni

مَا احْتِفَاظِي بِعُهُودٍ لَمْ تَصُنْهَا

وَإِلاَمَ الْأَسْرُ وَالدُّنْيَا لَدَيَّ

Tutmadığın vaatleri ben tutsam ne çıkar

Yaşayacak bir dünyam varken esaret nereye kadar

هَا أَنَا جَفَّتْ دُمُوعِي فَاعْفُ عَنْهَا

إِنَّهَا قَبْلَكَ لَمْ تُبْذَلْ لِحَيٍّ

İşte kurudu gözyaşlarım, bağışla onları

Dökülmemişlerdi senden önce hiç kimse için

***

وَهَبِ الطَّائِرَ عَنْ عُشِّكَ طَارَا

جَفَّتِ الْغُدْرَانُ وَالثَّلْجُ أَغَارَا

Farz et ki kuş artık yuvandan uçtu

Karlar akın etti, ırmaklar kurudu

هَذِهِ الدُّنْيَا قُلُوبٌ جَمَدَتْ

خَبَتِ الشُّعْلَةُ وَالْجَمْرُ تَوَارَى

Buz tutmuş kalplerden ibaret bu dünya

Alev söndü, kor görünmez oldu

وَإِذَا مَا قَبَسُ الْقَلْبِ غَدَا

مِنْ رَمَادٍ لاَ تَسَلْهُ كَيْفَ صَارَا

Kalbi saran alevler küle dönüşse

Sorma bana nasıl oldu bu diye

لاَ تَسَلْ وَاذْكُرْ عَذَابَ الْمُصْطَلِي

وَهُوَ يُذْكِيهِ فَلاَ يَقْبِسُ نَارَا

Sorma ve hatırla ateşle ısınan kimsenin ıstırabını

Tutuşturur kalpteki alevi de çıkaramaz kıvılcım bile

***

لاَ رَعَى الله مَسَاءً قَاسِياً

قَدْ أَرَانِي كُلَّ أَحْلاَمِي سُدَى

Allah merhamet etmesin, bana tüm hayallerimin

Beyhude olduğunu gösteren o amansız geceye

وَأَرَانِي قَلْبَ مَنْ أَعْبُدُهُ

سَاخِراً مِنْ مَدْمَعِي سُخْرَ الْعِدَا

Taparcasına sevdiğimin kalbinin, gözyaşlarımla

Bir düşman gibi alay edişini gösteren geceye

لَيْتَ شِعْرِي أَيُّ أَحْدَاثٍ جَرَتْ

أَنْزَلَتْ رُوحَكَ سِجْناً مُوصَدَا

Ne çok bilmek isterdim neler yaşandı da

Hapsoldu ruhun sürgülenmiş bir zindana

صَدِئَتْ رُوحُكَ فِي غَيْهَبِهَا

وَكَذَا الْأَرْوَاحُ يَعْلُوهَا الصَّدَا

Zindanın derin karanlıklarında paslanmış ruhun

İşte böyledir ruhlar, kaplanır pasla

***

قَدْ رَأَيْتُ الْكَوْنَ قَبْراً ضَيِّقاً

خَيَّمَ الْيَأْسُ عَلَيْهِ وَالسُّكُوتْ

Alemi dapdar bir mezar gibi gördüm

Ümitsizlik ve sessizlik çökmüş üstüne

وَرَأَتْ عَيْنِي أَكَاذِيبَ الْهَوَى

وَاهِيَاتٍ كَخُيُوطِ الْعَنْكَبُوتْ

Gördü gözlerim sevdanın yalan dolanlarını

Bir örümcek ağı kadar güçsüz, kırılgan

كُنْتَ تَرْثِي لِي وَتَدْرِي أَلَمِي

لَوْ رَثَى لِلدَّمْعِ تِمْثَالٌ صَمُوتْ

(Susuyorsun), derdimi bilip acıdığın halde bana

Evladır dilsiz bir heykel ağıt yaksa gözyaşlarıma

عِنْدَ أَقْدَامِكَ دُنْيَا تَنْتَهِي

وَعَلَى بَابِكَ آمَالٌ تَمُوتْ

Ayaklarının ucunda sona eren bir dünya,

Ve kapının eşiğinde can veren umutlar var

***

كُنْتَ تَدْعُونِيَ طِفْلاً كُلَّمَا

ثَارَ حُبِّي وَتَنَدَّتْ مُقَلِي

Çocuk gibisin derdin bana, ne zaman

Sevgim kabarsa, gözlerim buğulansa

وَلَكَ الْحَقُّ لَقَدْ عَاشَ الْهَوَى

فِيَّ طِفْلاً وَنَمَا لَمْ يَعْقِلِ

Haklısın, bu sevda içimde bir çocuk gibi yaşadı

Ve büyüdü ama hiç akıllanmadı

وَرَأَى الطَّعْنَةَ إذْ صَوَّبْتَهَا

فَمَشَتْ مَجْنُونةً لِلْمَقْتَلِ

Gördü ona doğrulttuğun anda darbeni

Koşuyordu öldürmeye susamış gibi

رَمَتِ الطِّفْلَ فَأَدْمَتْ قَلْبَهُ

وَأَصَابَتْ كِبْرِيَاءَ الرَّجُلِ

Darbe çocuğu hedef alıp kanattı kalbini

Ve adamın (tam) gururuna isabet etti

قُلْتُ لِلنَّفْسِ وَقَدْ جُزْنَا الْوَصِيدَا

عَجِّلِي لَا يَنْفَعُ الْحَزْمُ وَئِيدَا

Eşiği geçtiğimizde dedim ki kendime

Acele et, elini çabuk tut azmettiğinde

وَدَعِي الْهَيْكَلَ شُبَّتْ نَارُهُ

تَأْكُلُ الرُّكَّعَ فِيهِ وَالسُّجُودَا

Bırak yükselsin alevler her yanından mabedin

Yutsun içinde diz çökenleri, secde edenleri

يَتَمَنَّى لِي وَفَائِي عَوْدَةً

وَالْهَوَى الْمَجْرُوحُ يَأْبَى أَنْ نَعُودَا

Sadakatim geri dönmemi arzulasa da

Yaralı sevda reddeder dönmemizi

لِيَ نَحْوَ اللَّهَبِ الذَّاكِي بِهِ

لَفْتَةُ الْعُودِ إِذَا صَارَ وَقُودَا

Yöneliyorum mabedi sarmış alevlere

Kuru dalın yanınca kıvrılması misali

***

لَسْتُ أَنْسَى أَبَدًا

سَاعَةً فِي الْعُمُرِ

Unutmuş değilim asla,

Ömrün o anını

تَحْتَ رِيحٍ صَفَّقَتْ

 لارْتِقَاصِ الْمَطَرِ

Eserken yağmurun raksını

Alkışlayan rüzgar

نَوَّحَتْ لِلذِّكَرِ

وَشَكَتْ لِلْقَمَرِ

Hatıralar için dövünen,

Aya içini döken

وَإِذَا مَا طَرِبَتْ

عَرْبَدَتْ فِي الشَّجَرِ

Coşkuya kapıldığında

Ağaçlarla güreşen

هَاكَ مَا قَدْ صَبَّــ

تِ الرِّيحُ بِأُذْنِ الشَّاعِرِ

Rüzgarın, işte dinle budur

Şairin kulağına fısıldadığı

وَهِيَ تُغْرِي الْقَلْبَ

إِغْرَاءَ النَّصِيحِ الْفَاجِرِ

Sapkın bir kimsenin öğütleriyle

Aldatmaya çalışarak kalbi

أَيُّهَا الشَّاعِرُ تَغْفُو

تَذْكُرُ الْعَهْدَ وَتَصْحُو

“Ey şair uykuya dalarsın bir an,

Vaadini hatırlar da uyanırsın

وَإِذَا مَا الْتَأَمَ جُرْحٌ

جَدَّ بِالتِّذْكَارِ جُرْحُ

Ne de olsa bir yara kapansa

Bir yenisi açılır hatıralarla

فَتَعَلَّمْ كَيْفَ تَنْسَى

وَتَعَلَّمْ كَيْفَ تَمْحُو

Öyleyse öğren nasıl unutulur

Öğren nasıl silinir

أَوَ كُلُّ الْحُبِّ فِي رَأْ

يِكَ غُفْرَانٌ وَصَفْحُ؟

Sanır mısın ki aşk her zaman

Affetmek ve bağışlamaktan ibarettir?’’

...

Şiir Notları

Şair Bize Ne Anlatıyor?

“Ah bana vurduğun bu zincir, kanattı bileklerimi / Neden taşıyayım onu eritip tüketmişken beni”

Şair bu beyitte sevgilisine olan hislerinin anlamını sorgulamakta ve şöyle demektedir: Sana olan sevgim elimi kolumu bağlayan, canımı yakan zincirler gibi. Fakat bu zincirler beni günden güne eritip yok ediyor. Ben tükenmiş ve yok olmak üzereyken bu zincirlerin bileklerimde olmasının- seni sevmemin- de artık bir anlamı yok.

“Sorma ve hatırla ateşle ısınan kimsenin ıstırabını / Tutuştur kalpteki alevi de çıkaramaz kıvılcım bile”

Şair bu beyitten önceki beyitlerde kalplerin buz tuttuğundan, karın her yeri kapladığından ve kalpteki aşk ateşinin sönüp bir küle dönüştüğünden bahsetmişti. Bu beyitte ise kalpteki aşk ateşini tekrar alevlendirmeye çalışan fakat başarısız olan aşığın çektiği ıstırap vasfedilmiştir.

“(Susuyorsun), derdimi bilip acıdığın halde bana / Evladır dilsiz bir heykel ağıt yaksa gözyaşlarıma”

Şair sevgilisine şöyle demektedir: “Ne kadar acı çektiğimi biliyor, benim için üzülüyor ve ağıt yakıyordun fakat acımı dindirecek bir şey yapmadın. Senin ağıtların dilsiz ve suskun bir heykelin ağıtlarından farksız. O halde senin  yerine  dilsiz bir heykel ağıt yaksın daha iyi.”

“Eşiği geçtiğimizde dedim ki kendime / Acele et, elini çabuk tut azmettiğinde”

Şair artık bu sevdadan vazgeçmiş, her şeyi arkasında bırakmaya karar vermiştir. Bu kararından vazgeçmemek için de kendisini acele etmeye, ardında olanlara bakmamaya teşvik etmektedir.

“Yöneliyorum mabedi sarmış alevlere / Kuru dalın yanınca kıvrılması misali”

 Sevgilisine duyduğu aşktan bir türlü vazgeçemeyen şair sürekli geriye dönüp bakmaktadır. İçindeki aşk ateşi onu yaktığından kafasını çevirip sürekli arkaya doğru yönelişini ateşte yanıp büzülen kuru bir dala benzetmektedir.

Çeviri Notları

  • "ثارَ حُبِّي" deyimini sevginin yoğun bir şekilde hissedilmesini ifade edecek şekilde sevgim kabarsa diye tercüme ettik. Bu tabirin aynı zamanda seven insanın alışılmadık şekilde davranması, çocuklaşması ve başkaldırması gibi anlamları da düşünülebilir.
  • تَرْثِي لِي : Ağıt yakmak, yas tutmak, birisi için kederlenmek ve bir kimseye acımak anlamları olan kelimeyi ilk beyitte acımak, ikinci beyitte ağıt yakıp yas tutmak anlamlarında çevirdik.

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Şiir için:

Nâcî, İ. (1980). Divanu İbrâhim Nâcî. Beyrut: Dâru’l Avde, 132,141.

Kapak Görseli:

Caspar David Friedrich / The Monk by the Sea (1808-10)

Önceki
Önceki

Vatansever Şairin Halkına Hicivleri: Ma’rûf er-Rusâfî’nin Kasidesi ve Türkçe Çevirisi

Sonraki
Sonraki

Kudüs Fethi’nin Şahidi Bir Kumandan: Üsame b. Münkız’dan Alıntılar ve Türkçe Çevirileri