Mirkat.org

Kuseyyir Azze’nin Kaside-i Taiyye’sinin İlk Kısmı ve Türkçe Çevirisi [1/2]

Emevi döneminde yaşayan ve döneminde Hicaz’ın en büyük şairi sayılan Kuseyyir (كُثَيِّر), sevgilisi Azze’ye (عزّة) yazdığı gazelleriyle tanınmış, hatta ona nisbetle Azze’nin Kuseyyir’i (كُثَيِّر عَزَّة) adıyla anılmaya başlamıştır. Birbirine kavuşamayan Kuseyyir ve Azze’nin hikayesi zamanla halk arasında da anlatılır hale gelmiştir. Kuseyyir’in Azze’ye yazdığı şiirlerden en meşhuru “Kaside-i Tâiyye” (القَصِيدَةُ التَّائِيَّة) adıyla bilinen şiiridir.

Medineli şair Kuseyyir, Beni Damre kabilesinden genç bir kız olan Azze’ye aşık olmuş ve ona gazeller yazmaya başlamıştır. Ne var ki Azze’nin ailesi bu durumu hoş karşılamamış ve onu istemediği biri ile evlendirmiştir.

Rivayetlere göre Kuseyyir, Tâiyye Kasidesi’ni Azze ve Azze’nin eşi ile aynı kervanda hacca gittiği yıl söylemiştir. Yolculuk esnasında Azze’yi karşısında gören ve o sırada okunu sivriltmekte olan Kuseyyir şaşkınlıktan elini kesmiş; akabinde Azze ile eşi arasında tatsız olaylar yaşanmıştır. İki kısım halinde yayımlayacağımız şiirimizin ilk 20 beyitini yazımızda bulabilirsiniz.

Dakika 2:44’e kadar yazımızda bulabilirsiniz.

Önce Şiir

تَائِيَّةُ كُثَيِّر عَزَّة

Kuseyyir Azze’nin Tâiyye Kasidesi

خَلِيلَيَّ هَذا رَبْعُ عَزَّةَ فَاعْقِلا

قَلُوصَيْكُمَا ثُمَّ ابْكِيَا حَيْثُ حَلَّتِ

Dostlarım, burası Azze’nin meskeni bağlayın;

develerinizi ve bir vakit kaldığı konaklara ağlayın

وَمُسَّا تُرَابًا كَانَ قَدْ مَسَّ جِلْدَهَا

وَبِيتَا وَظِلّا حَيْثُ بَاتَتْ وَظَلَّتِ

Dokunun bir dem teninin değdiği toprağa

Konaklayın, geçirdiği yerde gündüzünü ve gecesini

وَلا تَيْأَسَا أَنْ يَمْحُوَ اللهُ عَنْكُمَا

ذُنوبًا إِذا صَلَّيْتُمَا حَيْثُ صَلَّتِ

Allah günahlarımızı örter mi diye ümitsizliğe düşmeyin

Namazınızı onun kıldığı yerde kıldığınızda

وَمَا كُنْتُ أَدْرِي قَبْلَ عَزَّةَ مَا البُكَا

وَلا مُوجِعَاتِ القَلْبِ حَتَّى تَوَلَّتِ

Ağlamak nedir bilmezdim Azze’den önce

Bilmezdim terk edişine dek, kalbin acılarını

وَمَا أَنْصَفَتْ أَمَّا النِسَاءُ فَبَغَّضَتْ

إِلَيْنَا وَأَمَّا بِالنَّوَالِ فَضَنَّتِ

İnsaf etmedi; hem kadınlardan kalbimizi soğuttu

Hem de ihsanında pek cimri davrandı

فَقَدْ حَلَفَتْ جَهْدًا بِمَا نَحَرَتْ لَهُ

قُرَيشٌ غَدَاةَ المَأزِمَيْنِ وَصَلَّتِ

Kureyş’in kurban kesip, namaz kıldıkları (İlaha)

Me’zimân sabahında büyük yeminler etti

أُنَادِيكَ مَا حَجَّ الحَجِيجُ وَكَبَّرَتْ

بِفَيْفَاءَ آلٍ رُفْقَةٌ وَأَهَلَّتِ

(Şöyle dedi): “Eşlik etmem sana; hacılar haccettiği

Yolcular Feyfâ Âl’de tekbir ve telbiye getirdiği sürece

وَمَا كَبَّرَتْ مِنْ فَوْقِ رُكْبَةَ رُفْقَةٌ

وَمِنْ ذِي غَزَالٍ أَشْعَرَتْ وَاسْتَهَلَّتِ

Rukbe tepesinde tekbir getirdikleri ve

Zû Gazâl’de hac şiarını eda edip tehlil getirdikleri sürece”

وَكَانَتْ لِقَطْعِ الحَبْلِ بَيْنِي وَبَيْنَها

كَنَاذِرَةٍ نَذْراً وَفَتْ فَأَحَلَّتِ

Aramızdaki bağı koparmaktı niyeti; adak adayan biri gibi

Adağını yerine getirince (görüşmemize) izin verdi

فَقُلْتُ لَهَا يَا عَزَّ كُلُّ مُصِيبَةٍ

إِذا وُطِّنَتْ يَوْمًا لَهَا النَّفْسُ ذَلَّتِ

Dedim: “Ey Azze, yoktur nefsin alışınca

boyun eğmediği bir felaket

وَلَمْ يَلْقَ إِنْسَانٌ مِنَ الحُبِّ مَيْعَةً

تَعُمُّ وَلا عَمْيَاءَ إِلّا تَجَلَّتِ

Ve görülmemiştir insanı aşkta kaplayan

coşkunun ve de cehaletin sürüp gittiği

فَإِنْ سَأَلَ الوَاشُونَ فِيمَ صَرَمْتَها

فَقُلْ نَفْسُ حُرٍّ سُلِّيَتْ فَتَسَلَّتِ

Laf taşıyanlar ondan neden ayrıldığımı sorarsa

Dersin: “Özgür biridir o, teselli buldu da avundu”

كَأَنّي أُنَادِي صَخْرَةً حِينَ أَعْرَضَتْ

مِنَ الصُّمِّ لَوْ تَمْشِي بِهَا العُصْمُ زَلَّتِ

Terk ettiği gün bir sağır taşa sesleniyor gibiydim,

Öyle sert ki, üstüne basan dağ keçileri bile tökezlerdi

صَفُوحٌ فَمَا تَلْقَاكَ إِلَّا بَخِيلَةً

فَمَنْ مَلَّ مِنْهَا ذَلِك الوَصْلَ مَلَّتِ

Yüz vermez, visalinde de cömert değildir

Üstelik onu seven bu visalden usanırsa, o da usanır

أَبَاحَتْ حِمىً لَمْ يَرْعَهُ النَّاسُ قَبْلَهَا

وَحَلَّتْ تِلاعاً لَمْ تَكُنْ قَبْلُ حُلَّتِ

Otlatılmayan mahrem araziyi kendine hak bildi

Daha önce yerleşilmemiş tepelere yerleşti

فَلَيْتَ قَلُوصِي عِنْدَ عَزَّةَ قُيِّدَتْ

بِحَبْلٍ ضَعِيفٍ غُرَّ مِنْهَا فَضَلَّتِ

Keşke Azze’nin yanında çürük bir iple bağlansaydı

devem de; ipi kopsa da kaybolsaydı

وَغُودِرَ في الحَيِّ المُقِيمِينَ رَحْلُهَا

وَكَانَ لَهَا بَاغٍ سِوايَ فَبَلَّتِ

Semeri de sevgilinin mahallesinde kalsaydı

Bir başkası sahiplenseydi de, gözden uzaklaşsaydı

وَكُنْتُ كَذِي رِجْلَينِ رِجلٍ صَحِيحَةٍ

وَرِجْلٍ رَمَى فيهَا الزَّمَانُ فَشَلَّتِ

O gün ben sanki bir ayağı sağlam diğeri;

Feleğin okuyla felç geçirmiş biri olsaydım

وَكُنْتُ كَذاتِ الظَّلْعِ لَمَّا تَحَامَلَتْ

عَلَى ظَلْعِهَا بَعْدَ العِثَارِ اسْتَقَلَّتِ

Bir aksak deve gibi; topallığına katlanan

Düştükten sonra kalkıp yol almaya çalışan

أُرِيدُ الثَّوَاءَ عِنْدَهَا وَأَظُنُّهَا

إِذا مَا أَطَلْنَا عِنْدَهَا المُكْثَ مَلَّتِ

Onun yanında kalmak istiyorum ancak

Sanıyorum yanında kalışım uzarsa sıkılacak

Şiir Notları

1) Kuseyyir Azze Kimdir?

Kuseyyir b. Abdurrahman b. Ebî Cum’a b. el-Esved yahut Kuseyyir b. Abdurrahman b. el-Esved, Medineli bir şairdir ve soyu Huzâa kabilesinden gelmektedir. Şairin asıl adı Kesîr‘dir, ancak ufak tefek yapısı yahut ailesinin sevgisi sebebiyle ismi, küçültme yapılarak Kuseyyir şeklinde kullanılmıştır. Emevi dönemi şairi olan Kuseyyir, Ebu Sahr veya Kuseyyir Azze (كُثَيِّر عَزَّة) olarak bilinir [1]. Şairin 23-24 (644-645) yahut 40 (660) yıllarında doğduğu düşünülmektedir. Babasının ölümünün ardından amcasının yanında yetişen Kuseyyir, küçük yaşta çobanlık yapmaya başlamıştır. Bir rivayete göre Kızıldeniz sahilinde çobanlık yaparken Beni Damre kadınlarına rastlamış, onlara en yakın su kaynağının yerini sormuştur. Kendisine yardımcı olan Azze’yle ilk kez o zaman tanışmıştır [2].

Ancak Kuseyyir’in Azze’yle nasıl tanıştığıyla ilgili rivayetler çok çeşitlidir. Azze’ye aşık olan Kuseyyir’in bu ilgisi halk arasında yayılınca Azze’nin ailesi onu istemediği ve muhtemelen yaşlı biriyle evlendirmiştir. Bu duruma rağmen Kuseyyir’in Azze’ye olan aşkı azalmamıştır. Şairin yazdığı şiirler, Uzri gazel türünün en güzel örneklerini teşkil etmiştir [3]. Şia’nın Keysâniyye koluna bağlı olan şair, şiirlerinde Ehl-i beyt’e ve Hz. Ali’ye de yer vermiştir. Emevîler’den Abdülmelik b. Mervân, Abdülazîz b. Mervân, Yezîd b. Abdülmelik, Ömer b. Abdülazîz’e methiyeler yazmıştır [4].

2) Kasîde-i Tâiyye:

Abdulmelik b. Mervan’ın Kuseyyir Azze’ye, Azze’yle yaşadığı en ilginç şeyi sorduğu aktarılır. Bunun üzerine Kuseyyir, bir hac yolculuğunda başından geçenleri ve Kaside-i Taiyye’yi söyleme sebebini anlatır. Kuseyyir, Azze’nin eşiyle aynı hac kervanında yol almakta ancak bu durumu henüz bilmemektedir. Yolun bir yerinde eşi Azze’den etraftaki çadırların birinden yemeğe katmak için yağ bulmasını ister. Bunun üzerine Azze, çevredeki çadırları gezer ve nihayet Kuseyyir’in çadırına girer. Karşısında Azze’yi gören Kuseyyir, şaşkınlıktan o sırada ucunu sivrilttiği okla elini keser. Akan kanı elbisesiyle silen Azze, Kuseyyir’in kendisine verdiği yağ kabını alıp döner. Ancak kocası bu duruma çok sinirlenir ve hem Azze’yi döver hem de Kuseyyir’in karşısına getirip ona hakaret etmeye zorlar. İşte Kuseyyir böylece bu meşhur kasideyi söyler [5].

3) Şair Bize Ne Anlatıyor?

“Dostlarım, burası Azze’nin meskeni bağlayın; / develerinizi ve bir vakit kaldığı konaklara ağlayın”


Cahiliye şiir geleneğinin devamı olarak şair şiirine Azze’nin önceden ikamet ettiği yerde göz yaşı dökerek başlar. Aktarılanlara göre Azze daha önce Medine’de yaşamaktadır, evlendikten sonra ise Mısır’a taşınmıştır [6].

“Kureyş’in kurban kesip, namaz kıldıkları (İlaha) / Me’zimân sabahında büyük yeminler etti”


Bu dizeden itibaren şair Azze’nin kendisiyle hac ibadeti bitinceye kadar konuşmamaya azmettiğini anlatır. Hacıların geçtikleri yolların ve hac terimlerinin sıkça geçtiği bu birkaç beyitin ardından şair bize Azze’nin yemininin sona erdiğini haber veriyor.

Dedim: “Ey Azze, yoktur nefsin alışınca / boyun eğmediği bir felaket / Ve görülmemiştir insanı aşkta kaplayan / coşkunun ve de cehaletin sürüp gittiği”


Şair daha sonra Azze’ye seslenir. Aşkın ilk zamanlarında yaşanan coşku ve körlük, zamanla sönecek ve açılacaktır. Böylece Kuseyyir kavuşamasa da Azze’ye olan aşkının ve yaşadığı acısının zamanla alıştığı bir durum haline geldiğini ve hafiflediğini söyler.

“Otlatılmayan mahrem araziyi kendine hak bildi / Daha önce yerleşilmemiş tepelere yerleşti”


Şair burada Azze’nin kalbinde daha önce kimsenin erişmediği bir yere eriştiğini ifade ediyor olabilir.

Çeviri Notları

Kaynaklar

Şiir ve şerh için:

Abbâs, İ. (1971). Dîvânu Kuseyyir Azze. Beyrut: Dâru’s-sekâfe, 95-99.
Pérès, H. (1928). Şerh Dîvân Kuseyyir Azze (Cilt 1). Cezayir: Matbaatu Jul Karbunil.

[1], [5] Pérès, H. (1928). Şerh Dîvân Kuseyyir Azze (Cilt 1). Cezayir: Matbaatu Jul Karbunil, 5-6; 39.

[2], [4], [6] Çuhadar, M. (2002). Küseyyir. TDV İslam Ansiklopedisi, 26, 575-576.

[3] Tuzcu, K. (2004). Bir Emevî Şairi: Kuseyyir Azze. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 44(1), 25-26.

Exit mobile version