Mirkat.org

Mihail Nuayme’nin Arkaş’ın Anıları Adlı Eserinden Alıntılar ve Türkçe Çevirileri

Modern Arap Edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Lübnanlı şair ve yazar Mihail Nuayme’nin (ميخائيل نعيمة) Arkaş’ın Anıları (مذكرات الأرقش) isimli eserinden birkaç pasajı sizler için çevirdik. Eser, New York’ta münzevi bir hayat süren Arkaş’ın günlük olarak aldığı notlardan oluşuyor. Ancak Arkaş, her güne tarih atmak yerine “pazartesi, salı, çarşamba…” şeklinde haftanın günlerini kullanıyor. Böylece kitap boyunca tekrar eden günleri okuyoruz. Bu, eserin bütünlüğünü koruyan bir tercih.

Mihail Nuayme kitaba yazdığı önsözde Arkaş’ın hikayesini New York’ta rastgele girdiği bir kahvede öğrendiğini söylüyor. Buradan hareketle, Arkaş’ın gerçek bir karakter olduğu sonucu çıkarılabilir. Ancak, karakter ve anıları gerçekmiş gibi göstermenin yazarın kurgusunun bir parçası olabileceğini de göz ardı etmemek gerekir. İşte, Arkaş’ın yalnız ama bilgelik dolu yaşamına tanıklık edebileceğiniz pasajlar: 

Videoda ilk alıntının seslendirilmiş halini bulabilirsiniz.

Önce Yazı

مُذَكِّرَاتُ الأَرْقَش

Arkaş’ın Anıları

(s.13)

الإثْنَيْن #

.النَّاسُ قِسْمانِ: مُتَكَلِّمون وسَاكِتون

.أنا قِسْمُ الإنْسانِيّةِ السّاكِتُ. وما بَقِيَ فَمُتَكَلِّمون

أَمّا البُكْمُ والرُّضُعُ فَلِغايةٍ خَتَمَتِ الحِكْمةُ الأَزَلِيّةُ على أَفواهِهم فلا يَتَكَلَّمون. في حِينِ أَنّي خَتَمْتُ على فَمي بِيَدي. وقد أَدْرَكْتُ حَلاوةَ السُّكوتِ ولم يُدْرِكِ المُتَكَلِّمون مَرارةَ الكَلامِ

.لِذلك سَكَتُّ والنّاسُ يَتَكَلَّمون

#Pazartesi

İnsanlar iki türlüdür: konuşanlar ve suskunlar. 

Ben susanlardanım. Diğerleriyse konuşanlar.

Dilsizler ve bebeklere gelince hikmet-i ilahi, bir sebepten dudaklarını mühürlemiştir, o yüzden konuşmazlar. Bense kendi ellerimle mühürledim dudaklarımı. Ben susmanın lezzetini alabilmişken, konuşanlar sözün acılığını fark etmemişlerdi. 

Bu yüzden insanlar konuşurken ben sustum.

(s.124)

الثُّلاثاء #

:سَأَلْتُ نَفْسي اليَومَ

ماذا تُريدينَ يا نَفْسي؟-

:فَأَجابَتْني

أُريدُ أَنْ أَعْرِفَ-

:فَقُلْتُ

فَماذا تُريدينَ أَنْ تَعْرِفي؟-

:قالَتْ

كُلَّ شَيْءٍ-

:قُلْتُ

ولِماذا تُريدينَ أَنْ تَعْرِفي كُلَّ شَيءٍ؟-

:أَجابَتْ

.لِأَنَّني أُريدُ أَنْ أَتَحَرَّرَ مِن كُلِّ شَيءٍ-

:قُلْتُ

أَلا تَكونُ حُرِّيّةٌ بِغَيْرِ مَعْرِفَةٍ؟-

:قالَتْ

.بَلْ تَكونُ عُبودِيَّةٌ-

:قُلْتُ

أَلا تَكونُ حَياةٌ بَغَيْرِ حُرِّيّةٍ؟-

:قالَتْ

بَلْ يَكونُ مَوْتٌ-

#Salı

Kendime sordum:

“Ne istiyorsun?”

“Bilmek istiyorum” dedi.

-Neyi bilmek istiyorsun?

-Her şeyi.

-Neden her şeyi bilmek istiyorsun?

-Çünkü her şeyden azat olmak istiyorum.

-Bilmeden özgür olunamaz mı?

-Aksine, köleliktir o.

-Hayat özgürlük olmadan yaşanamaz mı?

-Ancak ölümdür o.

(s.21)

الأَرْبِعاء #

لَقَدِ اشْتاقَتْ نَفْسي عَرائِسَ اللَّيْلِ. وصَوْمَعتي لا نافِذةَ فيها أَرْقُبُ مِنها النُّجومَ. ولو كانَتْ فيها نافِذةٌ لَما مكَّنَتْني مِن رُؤْيَةِ كَوْكَبٍ واحِدٍ. لِأَنَّ يَدَ الإنسانِ قَدْ فَعَلَتْ كُلَّ ما في وُسْعِها لِتَحْجُبَ النّجومَ عن عَيْنَيْهِ. لِذلك خَرَجْتُ اللَّيْلَةَ إِلى شاطِئِ البَحْرِ. فجَلَسْتُ هُناكَ ورَفَعْتُ بَصَري إلى فَوْقٍ. وهَكَذا صَرَفْتُ اللّيلَ كُلَّهُ ناسِياً أَنَّني خادِمٌ في مَقْهىً

“لَهُمْ عُيونٌ ولا يُبْصِرون. ولَهُمْ آذانٌ ولا يَسْمَعون”

وماذا يُبْصِرُ النّاسُ أو يَسْمَعون؟ كانوا يَمُرّون مِن حَوْلي بالمِئاتِ وأَبْصارُهم لا تَرْتَفِعُ عن الأَرْضِ، وآذانُهم لا تَسْمَعُ سِوى دَنْدَنَةِ أَصْواتِهم وثَرْثَرَةِ أَلْسِنَتِهم الّتي لا تَكِلُّ ولا تَمَلُّ مِن التَّحَدُّثِ عن حاجاتِهمِ الجَسَدِيَّةِ وشَهَواتِهم الأَرْضِيّةِ وآمالِهم الحَقيرةِ

سَمِعْتُ واحِدًا يَقولُ: ما أَلْطَفَ هذه اللّيْلَةَ! وهو يَعْني أَنَّها دافِئةٌ. والبَشَرُ يَقيسون الطَّبيعةَ بِميزانِ الحَرارةِ. وسَمِعْتُ آخَرَ يَقولُ: ما أَجْمَلَ النُّجومَ! لَكِنَّهُ كان يَنْظُرُ إلى ما بَيْنَ قَدَمَيْهِ

.أنا والنُّجومُ – تِلْمِيذٌ وأُسْتاذٌ. فيها رَأَيْتُ مَجْدَ اللهِ. ومِنها عَرَفْتُ عَظَمَتي كَصورَةِ الله ومِثالِه وحَقارَتي كَتُرابٍ

أنا والنّجومُ عالَمانِ لا مُتَناهِيانِ. والعالَمانِ يُؤَلِّفانِ عالَمًا واحِدًا لا مُتَناهِيًا هو الأَرْقَشُ – ذَلك الإنسانُ الصَّغيرُ المَجْهولُ الذّي لَهُ وَجْهٌ كَرُقْعةٍ مِن الخَشَبِ نَخَرَها السُّوسُ

.أَمّا النّاسُ فلا يَفْهَمون أَنَّ مَنْ يَنْظُرُ إلى النُّجومِ يَجِبُ أَنْ يَنْظُرَ بِخُشوعٍ وصَمْتٍ

.لِذلك سَكَتُّ والنّاسُ يَتَكَلَّمون

#Çarşamba

Gecenin gelinlerini özledim. Hücremde yıldızları izleyebileceğim bir pencere bile yok. Gerçi penceresi olsaydı da, tek bir yıldız dahi göremezdim. Çünkü insanoğlu yıldızların görünmemesi için elinden geleni ardına koymuyor. Geceleyin sahil kenarına bu yüzden gidip oturdum ve göğü seyre daldım. Tüm geceyi öylece geçirdim, bir kahvede garsonluk yaptığımı unutarak.

“Gözleri vardır, görmezler. Kulakları vardır işitmezler.” 

İnsanlar ne görüyorlar? Ne duyuyorlar? Yüzlercesi yanımdan geçip giderken gözleri yerden kalkmıyor; yalnızca kendi vızıltılarını; bedensel ihtiyaçları, rezil ihtiraslarıyla sefil hayallerini anlatmaktan bıkmayan gevezeliklerini duyuyor kulakları. 

Birinin ılık havayı kastederek “Ne hoş bir gece!” dediğini duydum. İnsanlar doğayı termometreye göre değerlendiriyor. Bir diğeri “Yıldızlar ne güzel!” dedi. Ama bunu söylerken bacak arasına bakıyordu.


Ben ve yıldızlar – öğrenciyle öğretmen… Yıldızlarda gördüm Yaratıcı’nın ihtişamını. Büyüklüğümün O’nun sureti ve benzeri, düşkünlüğümünse toprak oluşumdan kaynaklandığını yıldızlardan öğrendim.

Ben ve yıldızlar, sonsuz iki alemiz. Ve bu iki alem sonsuz bir başka alemi meydana getiriyorlar; Arkaş’ı, tahta kurtlarının kemirdiği tahtadan yüzün sahibini, o yitik sıradan insanı…

Ne var ki insanlar yıldızlara huşu ve sessizlik içinde bakılması gerektiğini anlamıyorlar. 

Bu yüzden insanlar konuşurken ben sustum.

Alıntı Notları

1)Mihail Nuayme Kimdir?

Yazar ve edebiyat eleştirmeni olan Mihail Nuayme, 1889 Lübnan doğumludur. Modern Arap Edebiyatının kilit isimlerinden biri olarak kabul edilir. İlk eğitimini Lübnan’daki Rus okullarında almıştır. Filistin Nasıra’daki Rus Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra, eğitimine devam etmesi için burslu olarak Rusya’ya gönderilmiştir. Rusya’da kaldığı süre boyunca Rus edebiyatına ilgi duymuş ve Rus yazarların Hıristiyanlıkla ilgili düşüncelerinden etkilenmiştir. Hayatını ve yaşama dair düşüncelerini Seb’un isimli otobiyografisinde detaylı bir şekilde anlatmıştır. Kardeşinin kendisini ikna etmesi üzerine, Amerika’ya yerleşmiş ve orada hukuk eğitimi almıştır. Ancak, hukukla hiçbir zaman tam anlamıyla ilgilenmemiştir. Amerika’da, ortak arkadaşları vasıtasıyla tanıştığı Cubrân Halîl Cubrân ve bazı önemli Arap edebiyatçılarla birlikte er-Rabitatuˈl-Kalemiyye derneğini kurmuştur. Başta Mihail Nuayme ve Cubrân Halîl Cubrân olmak üzere, derneğin kurucuları ve üyeleri 11 yıl boyunca mehcer edebiyatına önemli katkılarda bulunmuşlardır.

Nuayme, Amerika serüveninin ardından 1921 yılında memleketine temelli dönmüştür. Lübnan’da adeta bir münzevi gibi yaşamıştır. Yakın arkadaşı Cubrân’ın da zamanında yaptığı gibi, hayatının geri kalanını kendisine mesken bellediği mağaralarda sık sık uzlete çekilerek geçirmiştir. Nuayme, 1988 yılında vefat etmiştir.

Mihail Nuayme’den geriye çok değerli eserler kalmıştır. Bu eserlerde, yazarın uzun soluklu ve çetrefilli hayat yolculuğunda dünyaya yönelik geliştirdiği farklı bakış açılarını görüyoruz. Dönemin Arap edebiyatçılarını ve mehcer edebiyatını yakından tanıyoruz. Ayrıca, bir sanatçının içinde bulunduğu sosyal ve siyasal koşulların onu nasıl şekillendirdiğine dair fikir edinme imkânı buluyoruz.

2) Arkaş Kimdir?

Yağmurdan sırılsıklam olmuş bir halde girdiği bir Arap kahvesine, kendisini garson olarak işe almalarını teklif eden Arkaş’ın gerçek ismi bilinmiyor. İnsanlar onu, yüzündeki beneklerden dolayı “benekli” anlamına gelen ‘أرقش’ lakabıyla çağırıyorlar. Üç sene boyunca çalıştığı kahvede yatıp kalkıyor. Ağzından “evet” ya da “hayır” dışında bir sözcüğün çıktığı çok nadir duyuluyor. Yalnızca okuyup yazıyor. 

Arkaş, bir gün ortadan kayboluyor ve kendisinden bir daha hiç haber alınamıyor. Patronu Arkaş’ın ölmüş olduğuna inanıyor. Aksi halde, sadık çalışanının şimdiye kadar mutlaka geri döneceğini söylüyor. Arkaş’tan geriye, üzerinde “hatıralarım” yazan sıradan bir defter kalıyor. İşte o defter sayesinde,  Arkaş’ın suskunluğunun nedenlerini öğreniyoruz. O defterde, New York’un göbeğinde bir münzevi olarak yaşayabilen bir yabancının zihninden ve gönlünden geçenleri okuyabiliyoruz.

3) Yazar Bize Ne Anlatıyor?

Ben susmanın lezzetini alabilmişken, konuşanlar sözün acılığını fark etmemişlerdi. 

Arkaş insanlardan kaçan, onlarla ancak gerekli gördüğü ölçüde iletişim kuran bir insandır. Yukarıdaki satırdan anladığımız kadarıyla, suskun olmasını bilgeliğiyle açıklıyor. Diğerlerinin, konuşanların, yaşamın özüne dair anlayışlarının eksik olduğunu düşünüyor. Şayet öyle olmasalardı, susarlardı. Arkaş’ın suskunluğunu bozduğu tek yer, günlüğüdür. Arkaş orada kendisiyle konuşuyor, kendisini sorguya çekiyor ve kendisinden öğreniyor. 

Tahta kurtlarının kemirdiği tahtadan yüzün sahibini, o yitik sıradan insanı…

Bilgeliğini, toplumdan soyutlanmış bir “yabancı” olduğunu bu satırla ifşa ediyor. Mihail Nuayme’nin kitabın önsözünde belirttiğine göre, Arkaş çalıştığı kahvede yatıp kalkıyor. Tahta sandıklarla dolup taşan hücresinde, bir sığıntı gibi yaşıyor. Tahta kurtları arasında, insanlardan uzak, esrarengiz bir şekilde yaşamını sürdürüyor.

Çeviri Notları

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

مذكرات الأرقش، ميخائيل نعيمة، نوفل، لبنان، الطبعة التاسعة، 1992 Alıntılarımızda bu baskıyı esas aldık. Bununla birlikte kitabın daha erken bir baskısına buradan erişebilirsiniz.

İbrahim Türkan’ın Mihail Nuayme ve Öykücülüğü isimli yüksek lisans tezi. (http://acikerisimarsiv.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/1642/294687.pdf?sequence=1&isAllowed=y)

DİA, “Mehcer Edebiyatı” MEHCER EDEBİYATI – TDV İslâm Ansiklopedisi 

[1] https://www.kahlilgibran.com/39-the-strange-case-of-kahlil-gibran-and-jubran-khalil-jubran.html

Not: Mihail Nuayme’nin bu eserini Kaknüs Yayınları Arkaş’ın Günlüğü: Kendini Arayan Adam adıyla Hüseyin Yazıcı çevirisiyle yayımlamıştır.

 

Exit mobile version