Bizans Zindanlarından Halep Sarayının Burçlarına Bir Mektup: Ebu Firas'ın Şiiri ve Türkçe Çevirisi [1/2]

Zaman dairesinde yol alan insanoğlu, inişli çıkışlı dönemlerden geçer. Günler, insanlar etrafında deveran eder. Bugün makam, izzet, şan ve mal sahibi kimse yarın bunlardan mahrum bir duruma düşebilir.

Halep’te Hamdânîler’in sarayında seçkin alim ve ediplerle birlikte yaşayan Ebû Firâs el-Hamdânî (أَبُو فِرَاس الْحَمْدَانِي) hayatının bu idbar devrine, Bizans'a esir düşmesiyle girmiştir. Cesur, yiğit bir kumandan iken düşman elinde esir olmak izzet-i nefsine dokunmuştur. Kendisini fidye karşılığında kurtarması için yakınlarına, dostlarına mektuplar yazar ama olumlu hiçbir cevap alamaz. Babası öldüğünde ona sahip çıkan -Hamdânîler’in Halep kolunun kurucusu ve ilk emîri olan amcazadesi- Seyfüddevle el-Hamdânî’ye (سَيْفُ الدَّوْلَة الْحَمْدَانِي) kendisini fidye karşılığı kurtarması ümidiyle bu kasideyi yazar [1].

Şiirlerinin muhatabı kimi zaman sevgilisi kimi zaman vefasız bir dostu kimi zaman da bir devlet başkanı olmuştur. Elimizde bulunan “Gözlerin Hiç Yaş Dökmez” (أَرَاكَ عَصِيَّ الدَّمْعِ) Kasidesi, Ebû Firâs'ın “Rûmiyyât” olarak bilinen şiirleri arasında önemli bir yere sahip olup, şairin içine düştüğü zor günleri yansıtmaktadır.

İki kısım halinde yayınlayacağımız şiirimizin ilk 21 beyti, klasik Arap şiirlerinde olduğu gibi ayrılık ıstırabı, aşk ve hasretle başlamaktadır.

https://www.youtube.com/watch?v=WX0L7g-SZX0&t=119s
Dakika 1:27 ile 5:33 arasını yazımızda bulabilirsiniz.

Önce Şiir

أَرَاكَ عَصِيَّ الدَّمْعِ

Gözlerin Hiç Yaş Dökmez

أَرَاكَ عَصِيَّ الدَّمْعِ شِيمَتُكَ الصَّبْرُ

أَمَا لِلْهَوَى نَهْيٌ عَلَيْكَ وَلَا أَمْرُ

Sabırdır senin âdetin bildim, gözlerin hiç yaş dökmez

Yoksa aşkın sana hiç mi hükmü geçmez?

بَلَى أَنَا مُشْتَاقٌ وَعِنْدِيَ لَوْعَةٌ

وَلَكِنَّ مِثْلِي لَا يُذَاعُ لَهُ سِرُّ

Özlem duyduğum, yanıp tutuştuğum doğrudur

Ancak benim gibilerin sırları ortaya dökülmez

إِذَا اللَّيْلُ أَضْوَانِي بَسَطْتُ يَدَ الْهَوَى

وَأَذْلَلْتُ دَمْعاً مِنْ خَلَائِقِهِ الْكِبْرُ

Gece çökünce üzerime, aşka yelken açarım

Ve tabiatı kibirli gözyaşlarını akıtırım

تَكَادُ تُضِيءُ النَّارُ بَيْنَ جَوَانِحِي

إِذَا هِيَ أَذْكَتْهَا الصَّبَابَةُ وَالْفِكْرُ

Yaktı yakacak aşk ateşi sinemi

Sevgilinin hayali ve hasreti harladığında o alevi

مُعَلِّلَتِي بِالْوَصْلِ وَالْمَوْتُ دُونَهُ

إِذَا مِتُّ عَطْشَانَاً فَلَا نَزَلَ الْقَطْرُ

Ey beni vuslatla avutan; ölüm, vaadinden daha yakınken

Gökler yağmur indirmesin, ben susuzluktan ölürsem

حَفِظْتُ وَضَيَّعْتِ الْمَوَدَّةَ بَيْنَنَا

وَأَحْسَنُ مِنْ بَعْضِ الْوَفَاءِ لَكِ الْعُذْرُ

Ben sahip çıktım sen zayi ederken aramızdaki sevgiyi

Seni mazur görmek, sana sadakatten daha iyi

بِنَفْسِي مِنَ الْغَادِينَ فِي الْحَيِّ غَادَةً

هَوَايَ لَهَا ذَنْبٌ وَبَهْجَتُهَا عُذْرُ

Feda ederim mahalleden geçen bir dilbere kendimi

Ona olan aşkım suç, bahanem ise eşsiz güzelliği

تَزِيغُ إِلَى الْوَاشِينَ فِيَّ وَإِنَّ لِي

لَأُذُناً بِهَا عَنْ كُلِّ وَاشِيَةٍ وَقْرُ

Aldanıyor beni arkamdan çekiştirenlere

Kulaklarım ise sağırdır bütün müfterîlere

بَدَوْتُ وَأَهْلِي حَاضِرُونَ لِأَنَّنِي

أَرَى أَنَّ دَاراً لَسْتِ مِنْ أَهلِهَا قَفْرُ

Kavmim kentliyken ben bedevi kaldım

Sensiz bir diyarı çünkü ben ıssız çöl sayarım

وَحَارَبْتُ قَوْمِي فِي هَوَاكِ وَإِنَّهُمْ

وَإِيَّايَ لَوْلَا حُبُّكِ الْمَاءُ وَالْخَمْرُ

Kavmimle harbe tutuştum senin aşkın uğrunda

Şayet şarap ve su gibiydik onlarla, sevdan olmasa

فَإِنْ كَانَ مَا قالَ الْوُشَاةُ وَلَمْ يَكُنْ

فَقَدْ يَهْدِمُ الْإِيمَانُ مَا شَيَّدَ الْكُفْرُ

Kovucuların sözleri doğruysa da -ki değil-

Bil ki iman yıkar, küfrün inşa ettiklerini

وَفَيْتُ وَفِي بَعْضِ الْوَفَاءِ مَذَلَّةٌ

لِإِنْسَانَةٍ فِي الْحَيِّ شِيمَتُهَا الْغَدْرُ

Sâdık kaldım o yâre ki; bazı vefâlar zillettir

Semtindedir o güzel ki vefasızlık biraz âdetidir

وَقُورٌ وَرَيْعَانُ الصِّبَا يَسْتَفِزُّهَا

فَتَأْرَنُ أَحْيَاناً كَمَا يَأْرَنِ الْمُهْرُ

Vakurdur ama başında kavak yelleri eser

Kimi zaman da taylar gibi seker

تُسَائِلُنِي مَنْ أَنْتَ وَهِيَ عَلِيمَةٌ

وَهَلْ بِفَتىً مِثْلِي عَلَى حَالِهِ نُكْرُ

Bilmezlikten gelip kim olduğumu soruyor bana

Benim gibi bir genç bilinmez mi oysa?

فَقُلْتُ كَمَا شَاءَتْ وَشَاءَ لَهَا الْهَوَى

قَتِيلُكِ قَالَتْ أَيُّهُمْ فَهُمُ كُثْرُ

Söyledim aşkın ve sevgilinin duymak istediğini

Dedim: Senin kurbanınım. Dedi: O kadar çok ki, hangisi?

فَقُلْتُ لَهَا لَوْ شِئْتِ لَمْ تَتَعَنَّتِي

وَلَمْ تَسْأَلِي عَنِّي وَعِنْدَكِ بِي خُبْرُ

Dedim: İsteseydin beni zor durumda bırakmazdın

Bildiğin halde gelip de bana sormazdın

فَقَالَتْ لَقَدْ أَزْرَى بِكَ الدَّهْرُ بَعْدَنَا

فَقُلْتُ مَعَاذَ اللهِ بَلْ أَنْتِ لَا الدَّهْرُ

Dedi: Görmeyeli zaman seni bir hayli yıpratmış

Dedim: Allah’tan kork! Yıpratan sensin zamanın suçu yok

وَمَا كَانَ لِلْأَحْزَانِ لَوْلَاكِ مَسْلَكٌ

إِلَى الْقَلْبِ لَكِنَّ الْهَوَى لِلْبَلَا جِسْرُ

Sen olmasaydın hüzünler yol bulmazdı kalbime

Aşktır ancak köprü olan bu harabiyetime

فَأَيْقَنْتُ أَنْ لَا عِزَّ بَعْدِي لِعَاشِقٍ

وَأَنَّ يَدِي مِمَّا عَلِقْتُ بِهِ صِفْرُ

Anladım ki benden sonra aşıklarda onur kalmamış

Tutunduğumdan geriye ellerimde hiçlik kalmış

وَقَلَّبْتُ أَمْرِي لَا أَرَى لِيَ رَاحَةً

إِذَا الْبَيْنُ أَنْسَانِي أَلَحَّ بِيَ الْهَجْرُ

Hâlimi düşündüm baktım ki bana huzur yok

Firak unutturduğunda bana aşkı, hicrandan başka yolum yok

فَعُدْتُ إِلَى حُكْمِ الزَّمَانِ وَحُكْمِهَا

لَهَا الذَّنْبُ لَا تُجْزَى بِهِ وَلِيَ الْعُذْرُ

Bıraktım kendimi zamanın hükmüne ve onun kollarına

Cezasız kalacak günah onunken mazeret düşer payıma

...

Şiir Notları

1) Ebû Firâs el-Hâmdânî Kimdir?

Ebû Firâs, hicri 320 yılında Menbiç’te başka bir rivayete göre ise Musul’da doğdu. Abbasî döneminin en önemli şairlerindendir. Şair olmasının yanı sıra cesur bir savaşçıdır. Ebû Firâs, Hâmdânîlerin Halep kolunun kurucusu Seyfüddevle’yle kan bağına sahiptir. Nitekim daha üç yaşında iken yetim kalmış ve -annesiyle beraber- amcazadesi Seyfüddevle’nin himayesine girmiştir [2]. Savaşlardaki cesareti sayesinde kısa sürede amcazadesi Seyfüddevle’nin takdirini kazanmıştır. Abbasî döneminin büyük bir hanedanı olan Hamadanîlere mensubiyeti; ona, sarayda İbn Haleveyh gibi meşhur alim ve ediplerden ders alma fırsatı sunmuştur. Saraydaki eğitiminin ardından Seyfüddevle’nin yanında savaşlara katılmıştır [3].

İlk şiirleri, ailesinin asaletini ve savaşlarda gösterdiği başarıları, bizzat kendini ve hâmisi Seyfüddevle’yi övdüğü klasik türdeki kasidelerin konu alır. Şiirinin ikinci dönemi diyebileceğimiz esaret yıllarında yazdığı şiirlerinde ise bir esirin; vatanına, dostlarına ve hürriyete olan özlemini etkileyici bir dille anlatır. Esaretten kurtulunca Humus’ta vali olarak göreve atanan şairimiz, Seyfüddevle’den sonra yerine geçen oğlu Ebü’l-Meâlî ile anlaşmazlığa düşmüş ve isyan etmiştir, H.357’de Humus civarında öldürülmüştür [4]. Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr kitabında ondan “İlimde, belagatte, fesahatte, cesaret ve kahramanlıkta döneminin güneşi” olarak bahseder [5].

Ebû Firâs’la ilgili bilinmesi gereken bir diğer husus ise, Mütenebbî ile rekabetidir. Seyfüddevle, sarayında ilim adamlarına ve şairlere ayrıcalıklı bir yer ayırmış, verdiği bol bahşişlerle Mütenebbi gibi dönemin ünlü şairlerini sarayında ağırlamıştır. Seyfüddevle’nin yakınlığına talip olan Mütenebbi ve Ebû Firâs arasında zaman zaman çekişmeler ve hicivleşmeler yaşanmıştır [6].

2) Şair Bize Ne Anlatıyor?

"Sabırdır senin âdetin bildim, gözlerin hiç yaş dökmez  / Yoksa aşkın sana hiç mi hükmü geçmez?"

İlk beyitte ve şiirin genelinde istiâre-i mekniyyeye (kapalı istiâre) başvuran şair, ilk beyite de gözyaşını asi ve katı akmayan bir şeye, aşkı da bir insana benzetmiştir.

"Kavmimle harbe tutuştum senin aşkın uğrunda / Şayet şarap ve su gibiydik onlarla, sevdan olmasa"

Şair, kendisini ve halkını bir kap içinde ki şarab gibi tasvir eder. Arap edebiyatında şarap ve su karışmanın yoğunluğunu ifade etmek için kullanılır. Yani biz halkımla şarap ve su misali iç içeydik ancak senin sevdan bizi ayırabildi.

"Vakurdur ama başında kavak yelleri eser / Kimi zaman da taylar gibi seker"

Şair sevgilisinin sıfatlarını anlatmaya başlıyor. Onun bazen ağırbaşlı bazen de çocuk gibi heyecanlı davrandığını belirtiyor.

"Hâlimi düşündüm baktım ki bana huzur yok / Firak unutturduğunda bana aşkı, hicrandan başka yolum yok"

Bu beyitte şair, sevgilinin tutarsız hareketlerinden yakınmasını sürdürüyor. Nihayetinde ise ne kadar kaçsa da ondan, içinde büyüyen yine onun sevgisi ve hasreti oluyor. Şair, bastırdığı duygunun esiridir. Kalbinin artık bu hasrete, ayrılığa dayanamadığını söylüyor.

Çeviri Notları

  • قَفْر: Issız bir yer, içerisinde yaşamdan eserler bulunmayan yer anlamına gelmektedir. Beyitte, içinde sevgilisinin olmadığı dört başı mamur kenti ıssız bir çöle benzetiyor.
  • بَعْدَنَا: “bizden sonra” anlamına gelen bu ifadeyi sibakın gelişine göre “görmeyeli” diye çevirdik.
  • وَقُورٌ وَرَيْعَانُ الصِّبَا يَسْتَفِزُّهَا: “Gençliğin baharı onu kışkırtır.”manasına gelen bu ifadeyi “Başında kavak yelleri eser” diye çevirmeyi uygun bulduk.

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Şiir için:

el-Ebyârî, A. (1901). İnâs’ul-Cullâs bi-Teştiri ve Şerhi Kasideti Ebi Firâs. Kahire: el-Matbaatü'l-emîriyye.

[1] Toprak, M.F. (1999). Arap Şiirinde Rumiyyat. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi.

[2], [4] Kılıçlı, M. (1994). Ebû Firâs el-Hamdânî. TDV İslâm Ansiklopedisi, 10, 125-126.   

[3] el-Bustânî, P. (2014). Udebau’l-Arab fi’l-‘usûr el-Abbâsiyye. Kahire: Hindavî.

[5] el-Emîn, M. (1945). Ebû Firâs el-Hamdânî: eş-Şairü’l-fâris. Şam: Matbaat’ü Umeyya, 180-182.

[6] Durmuş, İ. (2006). Mütenebbî. TDV İslâm Ansiklopedisi, 32, 195-196.

Kapak Görseli:

Christen Dalsgaard / A fisherman's bedroom (1853)

Önceki
Önceki

Talihsiz Bir Aşk Hikayesi: İbrahim Naci’nin Şiiri Ve Türkçe Çevirisi [1/4]

Sonraki
Sonraki

Ölüme Sesleniş: Fevzi el-Maʿluf'un Dünyanın Nihayeti Adlı Kasidesi ve Türkçe Çevirisi