Talihsiz Bir Aşk Hikayesi: İbrahim Naci’nin Şiiri Ve Türkçe Çevirisi [1/4]

İbrâhim Nâci (إبْرَاهِيم نَاجِي) Modern Arap edebiyatının en önemli şairlerinden birisi olarak kabul edilir. Ondan bahsedildiğinde ilk akla gelen şüphesiz “el-Atlâl(الْأَطْلَال)Yıkıntılar” adlı şiiridir. Bu sebeple ona “Şâ‘irü’l-Atlâl (شَاعِرُ الْأَطْلَالِ) denilmiştir. Aynı zamanda doktor olan İbrâhim Nâci; hisli, coşkulu gazelleri ve kasideleriyle Mısırlı şairler arasında öne çıkmıştır. Şairin; kalemiyle değil, yüreğiyle yazdığı söylenir. Çevirisini yaptığımız bu şiir; yazıldığı günden bu güne pek çok şarkıya ilham kaynağı olmuş, nice aşığın gönlünde yer edinmiştir. Şiiri okuyanlar, mısraları arasında şairin çaresizliğini, hissettiği derin üzüntüyü ve hayal kırıklığını fark edecektir. Dört kısım halinde yayımlayacağımız şiirimizin ilk 32 beytini yazımızda bulabilirsiniz.

Şiirin Hikayesi

Şair; manzumesini, kendi deyimiyle “bir aşk hikayesinden öteye geçememiş” sevdası hakkında yazmıştır. Anlatılanlara göre İbrâhim Nâci, on altı yaşındayken komşularının kızına sevdalanır. Sevgisi karşılıksız değildir fakat İbrâhim Nâci -tıp eğitimi almak için gittiği- yurtdışından döndüğünde, sevdiği kızın onu bekleyeceğine dair verdiği sözü tutmayarak evlenmiş olduğunu duyar. Bu haber, onda uzun müddet iyileşmeyecek derin bir üzüntüye yol açacaktır. Yıllar sonra doğum yapmak üzere olan bir hastaya yardım etmesi için çağrılır. Normalde doğum yapan kadınların yüzleri gizlendiği için hiçbir doktor hastasının yüzünü görememektedir. Ancak doğumuna yardım ettiği kadının nefes alışı zorlaşınca şairimiz hastanın yüzünü örten örtüyü kaldırmalarını ister. Böylece hastanın geçen on beş yıl boyunca unutamadığı sevdiği olduğunu -hayretler içerisinde- görür. [1] Hassas kalbindeki yarayı deşen bu olay sonrasında şair “el-Atlâl” ismini verdiği 124 beyitlik meşhur kasidesini yazmıştır.

Kaside, -şair İbrâhim Nâci’nin vefatından on üç yıl sonra- meşhur Mısırlı şarkıcı Ümmü Gülsüm tarafından, bazı bölümleri çıkartılarak, bazı sözcükleri değiştirilerek ve şairin “el-Vedâ‘”(الْوَدَاع) isimli kasidesinden de eklemeler yapılarak bestelenmiştir.

Nâci’nin divanında şiirin girişinde şu not bulunur:

هَذِهِ قِصَّةُ حُبٍّ عَاثِرٍ: اِلْتَقَيَا وَتَحَابَّا؛ ثُمَّ اِنْتَهَتِ الْقِصَّةُ بِأَنَّهَا هِيَ صَارَتْ أَطْلاَلُ جَسَدٍ، وَصَارَ هُوَ أَطْلاَلُ رُوحٍ، وَهَذِهِ الْمَلْحَمَةُ تُسَجِّلُ وَقَائِعَهَا كَمَا حَدَثَتْ 

"Bu talihsiz bir aşkın hikayesidir. İki kişi karşılaşmış ve birbirlerini sevmişler, sevgilinin paramparça olmuş bir vücuttan, aşığın ise dağılıp parçalanmış bir ruhtan arta kalanlara dönüşmesiyle bu hikaye sona ermiştir. Bu epik şiirde tüm yaşananlar olduğu gibi anlatılmaktadır." [2]

https://youtu.be/8Ih7qrRWkHc
Dakika 3:00'e kadar yazımızda bulabilirsiniz.

Ve Şiir

الْأَطْلَال

Yıkıntılar

يَا فُؤَادِي رَحِمَ اللّهُ الْهَوَى

كَانَ صَرْحاً مِنْ خَيَالٍ فَهَوَى

Allah rahmet etsin bu sevdaya ey gönlüm

Hayalden bir kuleydi, yerle bir oldu bugün

اِسْقِنِي واشْرَبْ عَلَى أَطْلاَلِهِ

وارْوِ عَنِّي طَالَمَا الدَّمْعُ رَوَى

Kalıntılarının şerefine iç, sun bana da

Anlat halimi, gözyaşları (yanaklarımı) suladıkça

كَيْفَ ذَاكَ الْحُبُّ أَمْسَى خَبَراً

وَحَدِيثاً مِنْ أَحَادِيثِ الْجَوَى

Nasıl bir sevdadır ki bu dönüştü bir söze,

Yürek sızlatan hikayelerden birine

وَبِسَاطاً مِنْ نَدَامَى حُلُمٍ

هُمْ تَوَارَوْا أَبَداً وَهُوَ انْطَوَى

Ve bir yaygıya ki hayalî arkadaşlardan örülü

Sonsuza dek kayboldular gözden, yaygı dürüldü

***

يَا رِيَاحاً لَيْسَ يَهْدَا عَصْفُهَا

نَضَبَ الزَّيْتُ وَمِصْبَاحِي انْطَفَا

Ey fırtınası dinmeyen rüzgarlar

Yağı tükendi, lambam söndü;

 وَأَنَا أَقْتَاتُ مِنْ وَهْمٍ عَفَا

 وَأَفِي الْعُمْرَ لِنَاسٍ مَا وَفَى

Yok olmuş bir vehimden beslenirken ben

Sadıkken daima sevdiklerime bu vefasız ömürde

كَمْ تَقَلَّبْتُ عَلَى خِنْجَرِهِ

لاَ الْهَوَى مَالَ وَلاَ الْجَفْنُ غَفَا

Ne çok dolandım bu ömrün hançerinde

Meyletmedi sevda bana, uyku girmedi gözlerime

وَإِذَا الْقَلْبُ عَلَى غُفْرانِهِ

كُلَّمَا غَارَ بَهِ النَّصْلُ عَفَا

Yine de bu kalp hazırdır bağışlamaya

Affeder hançer ne zaman saplansa

يَا غَرَاماً كَانَ مِنِّي فِي دَمِي

قَدَراً كَالْمَوْتِ أوْ فِي طَعْمِهِ

Ey damarlarımda dolaşan sevda

Bir kadersin ölüm gibi, yahut ölüm tadında

مَا قَضَيْنَا سَاعَةً فِي عُرْسِهِ

وقَضَيْنَا الْعُمْرَ فِي مَأْتَمِهِ

Bir an dahi geçirmesek de mutlu gününde

Bir ömrü geçirdik mateminde

مَا انْتِزَاعِي دَمْعَةً مِنْ عَيْنِهِ

وَاغْتِصَابِي بَسْمَةً مِنْ فَمِهِ

Ne bir damla gözyaşı koparmak isterim gözlerinden

Ne de zorla bir gülümseme, dudaklarından

لَيْتَ شِعْرِي أَيْنَ مِنْهُ مَهْرَبِي

أَيْنَ يَمْضِي هَارِبٌ مِنْ دَمِهِ

Bir bilebilsem nereye kaçacağımı ondan

Nereye gidebilir ki kendi kanından kaçan

***

لَسْتُ أَنْسَاكِ وَقَدْ أَغْرَيْتِنِي

بِفَمٍ عَذْبِ الْمُنَادَاةِ رَقِيقْ

Unutamam seni, aklımı başımdan almışken

Tatlı seslenişlerin döküldüğü zarif dudaklarınla

وَيَدٍ تَمْتَدُّ نَحْوِي كَيَدٍ

مِنْ خِلاَلِ الْمَوْجِ مُدَّتْ لِغَرِيقْ

Boğulan birine dalgalar arasından uzatılan

Bir el misali bana uzanan ellerinle

آهِ يَا قِبْلَةَ أَقْدَامِي إِذَا

شَكَتِ الْأَقْدَامُ أَشْوَاكَ الطَّرِيقْ

Ayaklarım yolun dikenlerden şikayet ederken

Âh olsun ey onların yöneldiği kıble

وبَرِيقاً يَظْمَأُ السَّارِي لَهُ

أَيْنَ فِي عَيْنَيْكِ ذَيَّاكَ البَرِيقْ

Ve ey parıltı, gece yürüyen yolcunun susadığı

Nerede şimdi gözlerindeki o parıltı?

لَسْتُ أَنْسَاكِ وَقَدْ أَغْرَيْتِنِي

بِالذُّرَى الشُّمِّ فَأَدْمَنْتُ الطُّمُوحْ

Unutamam seni, aklımı başımdan almışken;

Yüce doruklarla… böylece tutuldum ihtirasa

 أَنْتِ رُوحٌ فِي سَمَائِي وَأَنَا

لَكِ أَعْلُو فَكَأَنِّي مَحْضُ رُوحْ

Sen gökyüzümde bir ruhsun ve ben

Mücerret bir ruh gibi yükseliyorum sana

يَا لَهَا مِنْ قِمَمٍ كُنَّا بِهَا

نَتَلاَقَى وَبِسِرَّيْنَا نَبُوحْ

Ne muhteşem zirvelerdi o zirveler, üzerinde

Buluşur sırlarımızı açardık birbirimize

نَسْتَشِفُّ الْغَيْبَ مِنْ أَبْرَاجِهَا

وَنَرَى النَّاسَ ظِلاَلاً في السُّفُوحْ

Burçlarından aralardık gayb perdesini

İnsanları birer gölge gibi görürdük eteklerinde

***

أَنْتِ حُسْنٌ في ضُحَاهُ لَمْ يَزَلْ

وَاَنَا عِنْدِيَ أَحْزَانُ الطَّفَلْ

Güzelliğin, günün hiç batmayacak doğuşu gibi

Benim kârım ise gurûbun hüzünleri

وَبَقَايَا الظِّلِّ مِنْ رَكْبٍ رَحَلْ

وَخُيُوطُ النُّورِ مِنْ نَجْمٍ أَفَلْ

Ve göçüp gitmiş kervanın gölgesinden kalanlar;

Sönmüş bir yıldızın bıraktığı ışıklar

أَلْمَحُ الدُّنْيَا بِعَيْنَيْ سَئِمٍ

 وَأَرَى حَوْلِيَ أَشْبَاحَ الْمَلَلْ

Bıkkın bir kimsenin gözleriyle bakıyorum dünyaya

Usanç hayaletlerini görüyorum çevremde

رَاقِصَاتٍ فَوْقَ أَشْلَاءِ الْهَوَى

مُعْوِلاَتٍ فَوْقَ أَجْدَاثِ الْأَمَلْ

Sevdanın cenazesi üstünde raks ediyorlar

Feryatları yükseliyor ümit mezarlarının üstünde

ذَهَبَ الْعُمْرُ هَبَاءً فَاذْهَبِي

 لَمْ يَكُنْ وَعْدُكِ إلَّا شَبَحَا

Heba oldu bu ömür, artık git

Vaadin bir hayalden ibaretti

صَفْحَةٌ قَدْ ذَهَبَ الدَّهْرُ بِهَا

أَثْبَتَ الْحُبَّ عَلَيْهَا وَمَحَا

Bir sayfa, zamanın küle çevirdiği

Üzerine sevdayı nakşedip sonra silerek

 اُنْظُرِي ضِحْكِي وَرَقْصِي فَرَحاً

 وَأَنَا أَحْمِلُ قَلْباً ذُبِحَا

Seyret, neşeyle gülmemi ve raks etmemi

Kalbim paramparça olmasına rağmen

وَيَرَانِي النَّاسُ رُوحاً طَائِراً

وَالْجَوَى يَطْحَنُنِي طَحْنَ الرَّحَى

İnsanlar bende uçan bir ruh görür

Kederse beni değirmen taşı gibi öğütür

***

كُنْتِ تِمْثَالَ خَيَالِي فَهَوَى

المَقَادِيرُ أَرَادَتْ لاَ يَدِي

Vücut bulmuş haliydin hayallerimin, yıkıldın

Ellerim değil onu yıkan, kaderin elleridir

وَيْحَهَا لَمْ تَدْرِ مَاذَا حَطَّمَتْ

حَطَّمَتْ تَاجِي وَهَدَّتْ مَعْبَدِي

Yazık ona ki bilmiyor neyi harap ettiğini

Tacımı parçaladı, yıktı mabedimi

يَا حَيَاةَ الْيَائِسِ المُنْفَرِدِ

يَا يَبَاباً مَا بِهِ مِنْ أَحَدِ

Ey yapayalnız, umutsuzların hayatı

Ey ıssız kimsesiz viraneler

يَا قِفَاراً لَافِحَاتٍ مَا بِهَا

مِنْ نَجِيٍّ يَا سُكُونَ الْأَبَدِ

Ey kendisinde tek bir sırdaşın bulunmadığı

Kavuran çöller, ey sonsuz sükunet

...

Şiir Notları

1) İbrâhim Nâci Kimdir?

Mısırlı şair, yazar ve doktordur. 31 Aralık 1898 de Kahire’de doğmuştur. 1923 yılında 25 yaşında tıp fakültesinden mezun olmuş, Mısır’ın çeşitli bölgelerinde doktorluk mesleğini icra etmiştir. Edebiyata ilgi duymasında ilk öğretmenim dediği, oldukça bilgili bir adam olan babasının etkisi vardır. Nâci’nin ilk şiiri, edebiyat hayatının en verimli yıllarının başlangıcı sayılan 1930 yılında, Mansura şehrinde görev yaparken “Haftalık Siyaset” (السِّيَاسَةُ الْأُسْبُوعِيَّة) adlı gazetede yayımlanmıştır. Şair ve doktor Ahmet Zeki Ebû Şâdi önderliğinde yürütülen “Apollo(أَبُولُو) edebi topluluğunun önde gelen isimlerinden biridir. Topluluğun çıkardığı -aynı ismi taşıyan- dergide eserleri yayımlanmıştır. 1934 yılında ilk şiir kitabı “Bulutların Ardında” (ِوَرَاءَ الْغَمَام) basılmıştır. Ardından sırasıyla “Kahire Geceleri” (لَيَالِي الْقَاهِرَةِ) “Gece Mabedinde” (فِي مَعْبَدِ اللَّيْلِ) “Yaralı Kuş” (الطَّائِرُ الْجَرِيحُ) adlı divanları yayımlanmıştır. İbrâhim Nâci, 1953 yılında 55 yaşında vefat etmiştir. Şairin hayatta iken yayımlanmayan kasideleri vefatından sonra “Hasan Tevfik” (حَسَن تَوْفِيق) tarafından toplanmış ve “İbrâhim Nâci-Bilinmeyen Kasideler(إِبْرَاهِيم نَاجِي ـ قَصَائِدُ مَجْهُولَةٌ) ismiyle basılmıştır. [3]

2) Şair Bize Ne Anlatıyor?

"Ey fırtınası dinmeyen rüzgarlar / Yağı tükendi, lambam söndü / Yok olmuş bir vehimden beslenirken ben / Sadıkken daima sevdiklerime bu vefasız ömürde"

Şair sevgilisinin ona olan vaadinin yalnız boş bir hayal, bir aldanış olduğunu anlamış, umudunu bağladığı her şeyin yalnızca bir kuruntu olduğunun farkına varmıştır. Sevgisine bir karşılık beklemesine rağmen vefasız ömrün ona bu karşılığı göstermediğini oysaki hayatını bu bekleyişle tükettiğini söylemektedir.

"Ne bir damla gözyaşı koparmak isterim gözlerinden / Ne de zorla bir gülümseme, dudaklarından / Bir bilebilsem nereye kaçacağımı ondan / Nereye gidebilir ki kendi kanından kaçan?"

Şair; şiirini, sevgilisinin ona merhamet etmesi, acıması için yazmamaktadır. Onun tek isteği artık onu unutmaktır.

"Seyret, neşeyle gülmemi ve raks etmemi / Kalbim paramparça olmasına rağmen / İnsanlar bende uçan bir ruh görür / Kederse beni değirmen taşı gibi öğütür "

Bu beyitlerde şair şöyle demektedir: Güldüğümü görseniz, beni mutlu zannetseniz de aslında kalbimde derin bir yara var. Yüzüm gülse de içim kan ağlamakta.

Çeviri Notları

  • حَدِيث: Söz, konuşma, hakkında konuşulan haber anlamına gelmektedir. İlk satırda haber kelimesi kullanıldığı için bu kelimeyi “hikaye” olarak çevirdik.
  • النَّصْلُ: Bıçak, kılıç, ok gibi savaş aletlerinin demirden yapılmış uç kısımlarına verilen addır. Bu kelimeyi “hançer” olarak çevirdik.
  • أَشْلاء: Bir şeyden geriye kalmış parçalar demektir. Daha çok vücuttan kopmuş parçalar için kullanılır. Kelimeyi şiir içerisinde “cenaze” olarak kullandık.

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Şiir için:

Nâcî, İ. (1980). Divanu İbrâhim Nâcî. Beyrut: Dâru’l Avde, 132,141.

[1] Mihriz, S. (2021). İbrâhim Nâcî: Ziyâra Hamîme Teahharat Kesîren.  Kahire: Dâru’ş-şurûk. 

[2] Nâcî, İ. (1980). Divanu İbrâhim Nâcî. Beyrut: Dâru’l Avde, 132,141.

[3] Uveydah, K. (1993). İbrahim Nâcî, Şâ‘irü’l-Atlâl. Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyyeti.

Kapak Görseli:

Caspar David Friedrich / The Monk by the Sea (1808-10)

Önceki
Önceki

Mecnun-ı Leyla’nın Çöl Yoldaşı: Kaside-i Munise ve Türkçe Çevirisi [1/4]

Sonraki
Sonraki

Bizans Zindanlarından Halep Sarayının Burçlarına Bir Mektup: Ebu Firas'ın Şiiri ve Türkçe Çevirisi [1/2]