Emiru'ş-şuara'dan Altın Nasihatler: Ahmet Şevki'den Alıntılar ve Türkçe Çevirileri

Alem, içinde barındırdığı manalarla karşımızda duruyor. Üzerine düşündüğümüzde bu manaları açıklayacak bazı düşünceler buluruz. Her insan zihni ayrı bir hazine olduğundan, başka akılların bir mana üzerindeki açıklamaları düşünce dünyamızda önemli bir yer tutar. Ahmet Şevkî (أَحْمَدْ شَوْقِي)’nin Esvâku’z-zeheb (أَسْوَاقُ الذَّهَب) adlı kitabı da bu minvalde bir çok düşünce barındırıyor ve bu kitaptan sizler için şairin; ilim, güzellik, annelik ve sevgi temalı yazılarını ve onların tercümelerini aktarmaya çalıştık.

Önce Yazı

 شَهَادَةُ الدِّرَاسَةِ وَشَهَادَةُ الْحَيَاةِ

Öğrenim Diploması ve Hayat Diploması

مَا بَالُ النَّاشِئِ وَصَلَ اجْتِهَادَهُ، حَتَّى حَصَلَ عَلَى الشَّهَادَةِ. فَلَمَّا كَحَّلَ بِأحْرُفِهَا عَيْنَيْهِ، وَظَفِرَتْ بِزُخْرُفِهَا كِلْتَا يَدَيْهِ، هَجَرَ الْعِلْمَ ورُبُوعَهُ، وَبَعَثَ إِلَى مَعَاهِدِهِ بِأُقْطُوعَةٍ، طَوَى الدَّفَاتِرَ، وَتَرَكَ الْمَحَابِرَ، وَذَهَبَ يُخَايِلُ وَيُفَاخِرُ، وَيَدَّعِي عِلْمَ الْأَوَّلِ وَالْآخِرِ؟

فَمَنْ يُنْبِيهِ، بَارَكَ اللهُ فِيهِ لِأَبِيهِ، وَجَزَى سَعْيَ مُعَلِّمِهِ وَمُرَبِّيهِ: أَنَّ الشَّهَادَةَ طَرَفُ السَّبَبِ، وَفَاتِحَةُ الطَّلَبِ، وَالْجَوَازُ إِلَى أَقْطَارِ الْعِلْمِ وَالْأَدَبِ. وَأَنَّ الْعِلْمَ لَا يُمْلَكُ بِالصُّكُوكِ وَالرِّقَاعِ، وَأَنَّ الْمَعْرِفَةَ عِنْدَ الثِّقَاتِ غَيْرُ وَثَائِقِ الْإِقْطَاعِ. وَمَنْ يَقُولُ لَهُ أَرْشَدَهُ اللهُ: إِنَّ شَهَادَةَ الْمَدْرَسَةِ غَيْرُ شَهَادَةِ الْحَيَاةِ؟

فَيَا نَاشِئَ الْقَوْمِ بَلَغْتَ الشَّبَابَ، وَدَفعْتَ عَلَى الْحَيَاةِ الْبَابَ. فَهَلْ تَأَهَّبْتَ لِلْمَعْمَعَةِ، وَجَهَّزْتَ النَّفْسَ لِلْمَوْقِعَةِ، وَوَطَّنْتَهَا عَلَى الضِّيقِ بَعْدَ السَّعَةِ، وَعَلَى شَظَفِ الْعَيْشِ بَعْدَ الدَّعَةِ؟ دَعَتِ الْحَيَاةُ نَزَالْ، فَهَلُمَّ اقْتَحِمِ الْمَجَالَ، وَتَوَرَّدِ الْقِتَالَ، أَعَانَكَ اللهُ عَلَى الْحَيَاةِ، إِنَّهَا حَرْبُ فُجَاءَاتٍ وَغَدْرٌ وَبَيَاتٌ، وَخُدَاعٌ مِنَ النَّاسِ وَمِنَ الْحَادِثَاتِ. فَطُوبَى لِمَنْ شَهِدَهَا كَامِلَ الْأَدَوَاتِ، مَوْفُورَ المُعِدَّاتِ؛ سِلَاحُهُ، صَلَاحُهُ؛ وَتُرْسُهُ، دَرْسُهُ؛ وَيَلَبُهُ، أَدَبُهُ؛ وَصَمْصَمَاتُهُ، اسْتِقَامَتُهُ؛ وَكِنَانَتُهُ، أَمَانَتُهُ؛ وَحَرْبَتُهُ، دُرْبَتُهُ

Okul çağındaki o çocuğa ne oluyor da mağrur gözlerle bakacağı bir diploma elde edene kadar didinip dururken, diploması eline geçince artık ilmin zerresiyle bile meşgul olmayı bırakıyor, okulla ilişiğini kesiyor. Bürüyor defterlerini, kırıyor kalemini ve her şeyi bildiğini iddia ederek başlıyor böbürlenmeye?

Birisi ona şunu söylemeli -ve söyleyenden Allah bin kere razı olsun-: Diploma, hedefe ulaşmak için sadece bir başlangıç, ilim ve edebiyat sahasına girmek için yalnızca bir vesiledir. İlme, kağıt belgeler ile sahip olunamaz; asıl bilgi, büyükler indinde tapu belgesi gibi bir şey değildir ve öğrenim diploması, hayat diplomasına hiç benzemez.

Ey delikanlı! Artık gençlik çağına ulaştın ve hayatla yüzleşmeye başladın. Kopacak yaygaraya, olası çarpışmalara ve refah sonrası gelebilecek sefalete kendini hazırladın mı? Hayat sana meydan okuyor, çık karşısına! Haydi in sahalara, akın et meydanlara. Allah bu hayata karşı sana dayanma gücü versin. Zira bu hayat; türlü musibetlerin, arkadan vuranların olduğu bir savaştır. Bu hayatı teçhizatını tam kuşanarak karşılayan yaşadı! Zira doğru yolda olmak kişiye silah, öğrendiği dersler ise tuttuğu kalkan olur. Edebi onun zırhı, istikamet üzere olması da kılıcıdır. Güvenilirliğidir sırtındaki sadağı; tecrübeleri de mızrağının ta kendisidir.

 اَلْجَمَالُ

Güzellik

جَمَعَتِ الطَّبِيعَةُ عَبْقَرِيَّتَهَا فَكَانَتِ الْجَمَالَ، وَكَانَ أَحْسَنَهُ وَأَشْرَفَهُ مَا حَلَّ فِي الْهَيْكَلِ الْآدَمِيِّ، وَجَاوَرَ الْعَقْلَ الشَّرِيفَ وَالنَّفْسَ اللَّطِيفَةَ وَالْحَيَاةَ الشَّاعِرَةَ. فَالْجَمَالُ الْبَشَرِيُّ سَيِّدُ الْجَمَالِ كُلِّهِ… لَا المَثَّالُ البَارِعُ اسْتَطَاعَ أَنْ يَخْلَعَهُ عَلَى الدُّمَى الْحِسَانِ، وَلَا لِلنَّيِّرَاتِ الزُّهْرِ فِي لَيَالِي الصَّحْرَاءِ مَا لَهُ مِنْ لَمْحَةٍ وَبَهَاءٍ، وَلَا لِبَدِيعِ الزَّهْرِ وَغَرِيبِهِ فِي شَبَابِ الرَّبِيعِ مَا لَهُ مِنْ بَشَاشَةٍ وَطِيبٍ. وَلَيْسَ الْجَمَالُ بِلَمْحَةِ الْعُيُونِ، ولَا بِبَرِيقِ الثُّغُورِ، وَلَا هَيَفِ الْقُدُودِ، وَلَا أَسَالَةِ الْخُدُودِ، وَلَا لُؤْلُؤِ الثَّنَايَا وَرَاءَ عَقِيقِ الشِّفَاهِ، وَلَكِنْ شُعَاعٌ عُلْوِيٌّ يَبْسُطُهُ الْجَمِيلُ الْبَدِيعُ عَلَى بَعْضِ الْهَيَاكِلِ الْبَشَرِيَّةِ يَكْسُوهَا رَوْعَةً وَيَجْعَلُهَا سِحْرًا وَفِتْنَةً لِلنَّاسِ

Tabiat dehasını ortaya koydu ve güzellik ortaya çıktı. En üstün güzellik; asil aklı, kibar ruhu ve şâirâne olan canı taşıyan ademoğlunun bedeninde vücut bulmuştur. Beşeri güzellik, bütün güzelliklerin fevkindedir. Bu güzelliği usta bir heykeltraş bile harika heykellerine yansıtamamıştır. Hatta ne çöl gecelerini aydınlatan yıldızların ışıkları, ondaki parlaklık ve güzelliğe haizdir, ne de baharın ilk zamanlarındaki o benzersiz çiçekler onun çekiciliğine sahiptir. Gözlerin parlayışı, gülümsemedeki ışıltı, endamdaki narinlik değildir güzellik. Ne yanağın pürüzsüz dokusu ne de lal dudakların ardındaki inci gibi dişlerdir güzellik. Bunların hiçbirinin güzellikle alakası yoktur. Güzellik; güzel ve sanatkar olanın, beşerî bedenlere serptiği yüce bir parıltıdır. Bu parıltı ki o bedenlere bir cazibe, bir sihir katar ve insanları meftun eder.

اَلْأُمُومَةُ

Annelik

اَلْأُمُومَةُ هِيَ رِسَالَةُ الْمَرْأَةِ عَلَى هَذِهِ الْأَرْضِ وَشَأْنُهَا الْأَوَّلُ فِي الْحَيَاةِ، وَهِيَ حَجَرُ الْأَسَاسِ فِي الْأُسْرَةِ، وَقَوَاعِدُ الْمُجْتَمَعِ وَأَرْكَانُهُ مُنْذُ قَامَ إِلَى يَوْمٍ يَنْفَضُّ. وَفِي الْأُمُومَةِ اجْتَمَعَتْ خِلَالُ البِرِّ وَنَوَائِبُ الْحَقِّ وَتَبَعَاتُ الْوَاجِبِ، وَصُوَرُ الْبُطُولَةِ وَفَضَائِلُ الْإِيثَارِ، وَمَوَاطِنُ الصَّبْرِ الْجَمِيلِ. وَكَأَنَّ الْأُمُومَةَ فِي الْبَيْتِ الْمَلِكَةُ فِي الْخَلِيَّةِ أَوِ الْعَذْرَاءُ فِي الْبِيْعَةِ. فَيَا أَيَّتُهَا الْفَتَاةُ الْمُدِلَّةُ بِصِبَاهَا الْمَزْهُوَّةُ بِحُسْنِهَا الْمُتَرَقِّبَةُ مِنْ وَرَائِهِمَا لَذَّةَ الْحُبِّ وَفَيْضَ السَّعَادَةِ: اُذْكُرِي أَنَّ الْجَمَالَ حُرٌ طَلِيقٌ إِلَّا مِنْ قَيْدَيْنِ كِلَاهُمَا أَجْمَلُ مِنْهُ: اَلشَّرَفُ وَالْعَفَافُ، إِذَا انْسَلَّ مِنْهُمَا عَثُرَ فِي خُطَاهُ الْأُولَى، وَذَوَى فِي إِبَّانِ النَّضْرَةِ

Annelik, kadının bu dünyadaki vazifesi ve hayattaki birincil görevidir. Ailenin belkemiğidir kadın. Toplumun var oluşundan yok olup gideceği güne kadar onu ayakta tutan temeldir. Annelikte toplanmıştır iyiliğin, hakikatin ve sorumluluğun örnekleri. Yine onda vücut bulmuştur kahramanlığın, empatinin ve sabr-ı cemilin misalleri. Sanki annelik, kovandaki kraliçe arıdır veyahut manastırdaki azize... Ey gençliği ve güzelliğiyle övünen; bunlar ile sevginin tadını ve yoğun bir mutluluğu yakalamaya çalışan kız! Bil ki güzellik, tamamen hürdür. Ancak ondan daha güzel olup da onu dizginleyen iki şey bulunur: şeref ve namus. Güzellik bu iki şeyden sıyrılırsa daha ilk adımlarında tökezler ve hoş görünüşüne rağmen içten içe solar.

 اَلْحَيَاةُ وَهْمٌ وَلَعِبٌ

Hayat, bir yanılsama ve oyalanmadır.

اَلْحَيَاةُ تَوَهُّمٌ، عِشْنَا بِالْوَهْمِ الزَّمَنَ الرَّغْدَ، وَعِشْنَا بِالْوَهْمِ الزَّمَنَ النَّكِدَ، طَافَ بِنَا الْوَهْمُ عَلَى السَّعَادَةِ أَحْيَانًا، وَمَرَّ بِنَا عَلَى الشَّقَاءِ آنًا فَآنًا، وَبِالْوَهْمِ عَادَيْنَا وَبِالْوَهْمِ وَالَيْنَا، وَبِالْوَهْمِ مَرِضْنَا وَبِالْوَهْمِ تَدَاوَيْنَا؛ حَتَّى إِذَا جَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ كَانَ ذَلِكَ أَوَّلَ الْعَهْدِ بِالْحَقِيقَةِ. وَالْحَيَاةُ لَعِبٌ، قَضَيْنَا الطُّفُولَةَ بِاللَّعِبِ، وَقَطَعْنَا الشَّبَابَ مَلَاهِيَ وَمَلَاعِبَ، وَلَعِبْنَا فِي ظِلِّ الْمَشِيبِ؛ حَتَّى إِذَا جَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ كَانَ ذَلِكَ أَوَّلَ الْعَهْدِ بِالْجِدِّ

Hayat, yanılsamadan ibarettir. İyi zamanlarımızı yanılsamalarla yaşadık. Kötü zamanlarımızı da aynı şekilde. Yanılsamalar bizi bazen mutluluğa götürdü, bazen de sefalete sürükledi. Yanılsamayla ayrılıklara düştük ve yine onunla birleştik. Yanılsama ile hasta olduk ve yine onunla iyileştik. Ne zaman ki ölüm sekeratı yaşadığımız an geldi, böylece hakikate ilk defa tanık olduk. Hayat bir oyalanmadır. Çocukluğumuzu oynayarak geçirdik. Gençliğimizi oyunlar ve eğlencelerle geçirdik. Başımıza aklar düştüğünde yine oynaştık. Ta ki ölüm sekeratı geldi, o zaman ilk defa ciddiyetle tanıştık.

Alıntı Notları

Ahmet Şevki Kimdir?

Şairin hayatına önceki yayınlarımızda yer verdiğimiz başka bir Ahmet Şevki paylaşımından göz atabilirsiniz.

Ahmed Şevkî'nin Arap edebiyatı dünyasındaki yeri bilindiği üzere çok önemlidir. Birçok tarzda nazımlı şiirler yazabilme yeteneğinin yanı sıra hikmetli sözlerini yazdığı düz yazılar da yazmıştır. Esvâku’z-zeheb adlı kitabını isimlendirirken; Zemahşerî'nin Atvâku'z-zeheb ve Isfahânî'nin Atbâku'z-zeheb'ine benzetmek istemiştir. Onların kitaplarında yaptığı gibi o da Esvâku’z-zeheb’te secî üslubu taşıyan yazılar barındırmıştır. Ahmed Şevkî bu kitabında özgürlük, vatan, ümmet gibi sosyal konular içeren fikirlerine yer vermiştir.

Çeviri Notları

  • فَلَمَّا كَحَّلَ بِأحْرُفِهَا عَيْنَيْهِ، وَظَفِرَتْ بِزُخْرُفِهَا كِلْتَا يَدَيْهِ kısmını anlam tercümesi yaparak cümle içinde “mağrur gözlerle bakacağı...” şeklinde kullandık.
  • أَنَّ الْمَعْرِفَةَ عِنْدَ الثِّقَاتِ غَيْرُ وَثَائِقِ الْإِقْطَاعِ  kısmındaki الإقطاع kelimesi “toprak sahiplerinin efendi sıfatıyla toprakları kendilerinden aşağıdakilere mülk olarak vermesi” demek olduğundan burada kısaca “tapu” olarak çevirdik. Metindeki maksat ise ilmin, tapu belgesi verilir gibi verilemeyeceğine işaret etmektir.
  • وَلَكِنْ شُعَاعٌ عُلْوِيٌّ يَبْسُطُهُ الْجَمِيلُ البديع عَلَى بَعْضِ الْهَيَاكِلِ الْبَشَرِيَّةِ kısmındaki الجميل ifadesi lâm-ı tarif almış olduğu için ve cümledeki anlam bütünlüğü açısından düşünüldüğünde burada yazar muhtemel Allahu Teala’yı kastetmektedir.
  • وَهِيَ حَجَرُ الْأَسَاسِ فِي الْأُسْرَةِ kısmındaki حجر الأساس ifadesini Türkçede daha iyi karşılayacağını düşündüğümüz için “belkemiği” şeklinde çevirmeyi tercih ettik.
  • دَعَتِ الْحَيَاةُ نَزَالْ kısmındaki نَزَالْ ifadesi اِنْزِلْ anlamındaki bir ism-i fiil örneğidir.

Kaynaklar

Metin İçin:

Şevkî, A. (1932). Esvâku’z-zeheb. Kahire: Matba‘atu’l-hilâl, 58-59, 104, 105, 106.

Kapak Görseli:

Landscape with Crows / Karl Friedrich Lessing (1830)

Önceki
Önceki

Ferezdak’ın Hapsedilmesine Sebep Olan Kaside: Zeynelabidin’e Övgü ve Türkçe Çevirisi [2/2]

Sonraki
Sonraki

Ahmet Şevki'nin Abdurrahman ed-Dahil'e Gazelinin Son Kısmı ve Türkçe Çevirisi [4/4]