Hassan bin Sabit'in Hemziyyesinin Son Kısmı ve Türkçe Çevirisi [2/2]
Yaşadığı dönemin en önemli şairlerinden olan Hassân b. Sâbit (حسّان بن ثابت), hem Cahiliye hem de İslam döneminde birçok eser vermiştir. Hassân’ı daha çok Müslüman olduktan sonra Hz.Peygamber’e yazdığı şiirleriyle tanıyoruz. “Hemziyye” adlı meşhur şiirinde ise, şairin hayatının her iki döneminden de izler görmek mümkün.
Hassân'ın Hz. Peygamber'i övdüğü ve Ebû Süfyân’ı yerdiği şiirin ilk kısmını daha önce yayımlamıştık. Şiirin ikinci kısmını yazımızda bulabilirsiniz.
Henüz Okumadıysanız:
Şiirin ilk kısmı
Önce Şiir
هَمْزِيَّةُ حَسَّان بن ثَابِت
Hassân b. Sâbit'in Hemziyyesi
...
وَجِبْرِيلٌ رَسُولُ اللهِ فِينَا
وَرُوحُ القُدْسِ لَيْسَ لهُ كِفَاءُ
...
Allah’ın elçisi Cebrail bizimle
Ve yoktur Rûhu'l-kuds'ün dengi bir kimse
وَقَالَ اللهُ قَدْ أَرْسَلْتُ عَبْداً
يَقُولُ الحَقَّ إِنْ نَفَعَ الْبَلَاءُ
Dedi Allah: “Bir kul gönderdim,
Söyler hakkı; bu sınanma faydanıza ise”
شَهِدْتُ بِهِ فَقُومُوا صَدِّقُوهُ
فَقُلْتُمْ لا نَقُومُ وَلاَ نَشَاءُ
Ben şahidim ona; durmayın, tasdik edin
Karşılık verdiniz: “Etmeyiz iman, heves yok bizde”
وَقالَ اللهُ قَدْ سَيَّرْتُ جُنْداً
هُمُ الأَنْصَارُ عُرْضَتُهَا اللِّقَاءُ
Allah buyurdu: "Ben dahi bir ordu sevk ettim,
Azmederler çarpışmaya, Ensardır onlar”
فَنُحْكِمُ بِالْقَوَافِي مَنْ هَجَانَا
وَنَضْرِبُ حِينَ تَخْتَلِطُ الدِّمَاءُ
Ve bize hicvedenleri savarız kafiyelerle
Vuruşuruz, kanlar karıştığı vakit birbirine
أَلا أَبْلِغْ أَبَا سُفْيَانَ عَنِّي
فَأَنْتَ مُجَوَّفٌ نَخِبٌ هَوَاءُ
Ebû Süfyân’a ulaştırmaz mısın sözümü
Sen ki yüreği ağzında gezen korkağın biri
بِأَنَّ سُيُوفَنَا تَرَكَتْكَ عَبْداً
وَعَبْدَ الدَّارِ سَادَتُهَا الْإِمَاءُ
Kılıçlarımız esir etti seni
Köle kadınlar oldu, Abdüddâr’ın efendileri
هَجَوْتَ مُحَمَّداً فَأَجَبْتُ عَنْهُ
وَعِنْدَ اللهِ في ذَاكَ الْجَزَاءُ
Sen Muhammed’i hicvettin, ben de karşılık verdim
Allah indinde bulunur, bu işimin mükâfatı
أَتَهْجُوهُ وَلَسْتَ لَهُ بِكُفْءٍ
فَشَرُّكُمَا لِخَيْرِكُمَا الْفِدَاءُ
Hiciv mi edersin, hem de denk değilsin ona
İkinizden hayırsız kimse, olsun hayırlıya fedâ
هَجَوْتَ مُبَارَكاً بَرًّا حَنِيفاً
أَمِينَ اللهِ شِيمَتُهُ الْوَفَاءُ
Mübarek olanı yerdin; iyiyi, hakikat üzere olanı
Hasleti vefa olan Allah’ın emin kulunu
فَمَنْ يَهْجُو رَسُولَ اللهِ مِنْكُمْ
وَيَمْدَحُهُ وَيَنْصُرُهُ سَوَاءُ
Sizden Resulullah’ı yereni de birdir
Öveni de, destek vereni de
فَإِنَّ أَبِي وَوَالِدَهُ؛ وَعِرْضِي
لِعِرْضِ مُحَمَّدٍ مِنْكُمْ وِقَاءُ
Babam, dedem ve kendi varlığım
Size karşı Muhammed’e zırh olurlar
فَإِمَّا تَثْقَفَنَّ بَنُو لُؤَيٍّ
جَذِيمَةَ إِنَّ قَتْلَهُمُ شِفَاءُ
Eğer Beni Lüey, Cezime oğullarını yakalarsa,
Onları öldürmeleri şifa olur sadra
أُولَئِكَ مَعْشَرٌ نَصَرُوا عَلَيْنَا
فَفِي أَظْفَارِنَا مِنْهُمْ دِمَاءُ
O kavim ki, bize karşı yardımlaştı
Ve tırnaklarımıza onların kanı bulaştı
وَحِلْفُ الحَارِثِ بْنِ أَبِي ضِرَارٍ
وَحِلْفُ قُرَيْظَةٍ مِنَّا بَرَاءُ
Uzaktır bizden Hâris b. Ebû Dırâr’ın
Ve de Kurayza’nın ittifakı
لِسَانِي صَارِمٌ لَا عَيْبَ فِيهِ
وَبَحْرِي لا تُكَدِّرُهُ الدِّلاَءُ
Kusursuz bir kılıçtır dilim
Ve denizimi bulandıramaz hiç bir kova
Şiir Notları
1) Şair Bize Ne Anlatıyor?
“Dedi Allah: Bir kul gönderdim / Söyler hakkı; bu sınanma faydanıza ise / Ben şahidim ona; durmayın, tasdik edin / Karşılık verdiniz: Etmeyiz iman, heves yok bizde / Allah buyurdu :Ben dahi bir ordu hazırladım/ azmederler çarpışmaya, Ensardır onlar”
Hassân b. Sâbit, bu dizelerde Mekkelilere gelen vahiyden Mekke'nin fethine kadar yaşananları çok veciz ifadelerle zikretmiştir. Allah’ın gönderdiği kul Hz. Muhammed’tir, Mekke’nin ileri gelenleri ve halktan birçok kimse ise bu davete icabet etmemiştir. Mekkelilerin vahyi kabul etmemeleri sonucu Allah, ensarı yani Peygamber’in yardımcılarını onlarla savaşmak üzere göndermiştir.
“Bize sataşır her gün bir Meaddî / Söverek, taarruzla ya da hicivle”
Şair, Ensar ile Kureyş arasındaki çekişmeyi dillendirir. Ensar ile Kureyş arasında sular durulmamakta, devamlı bir çekişme yaşanmaktadır.
“Ebû Süfyân’a ulaştırmaz mısın sözümü / Sen ki yüreği ağzında gezen korkağın biri"
Ebû Süfyân’ın, Hz. Peygamber’le akrabalık bağı bulunmasıyla beraber, onun süt kardeşi olduğu da rivayet edilir. Mekke’nin fethine kadar Müslüman olmayan Ebû Süfyân, bu dönemde Müslümanları ve Hz. Peygamber’i yeren birçok şiir söylemiştir [2]. Toplumda öncesinde de imtiyaz sahibi olan Ebû Süfyân, Ebû Cehil’in Bedir Savaşı’nda öldürülmesinin ardından Mekke’nin reisi haline gelmiştir. Uhud ve Hendek Savaşları’nda Mekke ordusuna kumandanlık yapan Ebû Süfyân’ın liderliği, Mekke’nin fethine kadar sürmüştür [3].
Şair beyitte Ebû Süfyân’a üçüncü kişi olarak hitap ederken hitap üslubunu muhatap şahsa çevirmiştir. Yani şair birinci şatırdan ikinciye geçerken “iltifat” üslubu kullanılmıştır. Araplar, hitap ederken muhatap dinleyicinin dikkatini arttırmak için bu üslubu sık sık kullanırlar.
Kılıçlarımız esir etti seni / Köle kadınlar oldu, Abdüddâr’ın efendileri"
Burada Hassân b. Sâbit "esir etti" derken, savaşlar sonucu sizi güçsüz duruma getirdik demek istemiştir. Uhud Savaşı’nda Ebû Süfyân, bayrak taşımakla görevli olan Abdüddâr oğullarına: “Siz Bedir günü sancağı kaybettiniz, sonra başımıza gördünüz neler geldi. Eğer siz koruyamıyorsanız sancağı bize verin, biz koruyalım” dedi. Bu sözler Benî Abdüddâr’ı kızdırmış ve daha hırslı davranmalarını sağlamıştı. Ancak savaşta Abdüddâr’dan bayrağı taşıyan herkes Müslümanlar tarafından sırayla öldürüldü. Öldürülen dokuz kişiden sonra bayrağı Abdüddâr’dan bir kadın aldı. Şair beyitte Uhud Savaşı’ndaki yaşanan bu olayı kastettiği düşünülüyor [4].
”Hiciv mi edersin, hem de denk değilsin ona / İkinizden hayırsız kimse, olsun hayırlıya fedâ"
Zamanla çok meşhur olan bu beyitte Hassân, Ebû Süfyan’a, kendisinden daha hayırlı olan Resulullah’a kurban olması gerektiğini söylemekte.
”Uzaktır bizden Hâris b. Ebû Dırâr’ın / Ve de Kurayza’nın ittifakı"
Hâris b. Ebû Dırâr, Huzâa kabilesinin Mustalik koluna mensuptur. Mustalikoğulları, hicretin yaklaşık 5.yılında Müslümanlarla yaptıkları savaş sonucu esir düşmüş [5], Hz. Peygamber de Hâris b. Ebû Dırâr’ın kızı Cüveyriye ile evlenmiştir. Rivayetlere göre, Huzâalıların Ebu Süfyan’la Peygamber aleyhine ittifakları bulunmaktaydı [6].
”Kusursuz bir kılıçtır dilim / Ve denizimi bulandıramaz hiç bir kova"
Şair dilini keskin bir kılıca benzeterek, hem diliyle düşmanlarına karşı koyabildiğini hem de iyi bir şair olduğunu anlatmak ister. Şiiri ise berrak bir deniz gibidir, eleştiriler onun berraklığını bozamaz.
Çeviri Notları
- Rûhu'l-kuds: Kur’an’da vahiy meleği Cebrâil için kullanılan bir tabirdir. Kuds kelimesi “temiz, kutsal” anlamına gelmekte olup ifade “kudüs” şeklinde de okunur.
- هُمُ الأَنْصَارُ: “Ensardır onlar” şeklinde çevirdiğimiz ifade burada, “Resul’un yardımcıları/ destekçileri” anlamında kullanılmıştır. Ancak Hassân b. Sâbit’in Mekkelilere seslenirken “ensar” kelimesini kullanması, Medinelileri övmek istemesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu yüzden çeviride kelimeyi olduğu gibi bırakmayı tercih ettik.
- عُرضَتُها اللقاء: “karşılaşmaktır hedefleri” şeklinde çevirdiğimiz ifade, “savaşmaya gücü yeter” anlamına da gelir.
- Meaddî: Özellikle Câhiliye devrinde, Adnân soyundan gelen Arapları ifade etmek için kullanılan bir kelimedir [7].
- فَنُحْكِمُ بِالقَوَافِي مَنْ هَجَانَا: “Bize hicvedenleri savarız kafiyelerle” şeklinde çevirdiğimiz dizede أحكَمَ fiili “bir şeyi iyi yapmak; bir işi hikmetli yapmak; iyi şiir söylemek; birini caydırmak” gibi çeşitli anlamlara gelmektedir. Bu dizede kastedilen anlam “kendini savunmak ve üzerinden def etmek”tir.
- حَنِيف: “hakikat üzere olan” şeklinde çevirdiğimiz hanif kelimesi “tek tanrı inancına sahip” ve“meyyal, meyili olan” anlamlarına da gelir. Bu dizede kelimenin “doğruya meyilli” anlamında kullanıldığını düşünüyoruz.
- فَأَنْتَ مُجَوَّفٌ نَخِبٌ هَوَاءُ: “Sen ki, yüreği ağzında gezen korkağın biri” şeklinde çevirdiğimiz ifadedeki kelimeler sırasıyla “kalbini korku kaplayan”, “korkmuş, yüreksiz”, “içi boş, dolu olmayan” anlamlarına gelir.
- Abdüddâr: Hz. Peygamber’in atası Kusay’ın oğludur. Kusay, ölümünden önce en büyük oğlu olan Abdüddâr’a, sidâne (Kabe’nin bakımı ve muhafazası), Dâru’n-nedve’nin yönetimi ve livâ (savaş zamanında sancağı taşıma) görevlerini vermiştir. Hz. Peygamber’in 3. kuşak dedesi Abdülmenaf ise; sikâye (hacılara su verme), rifâde (hacılara yemek dağıtma) ve kıyâde (kumandanlık) görevlerini üstlenmiştir. Abdüddâr, kendisine verilen görevleri ölene kadar sürdürmüştür. Daha sonra bu görevler oğulları arasında dağıtmıştır [8].
- Beni Lüey: Adnanîlerden olan kabilenin Kureyş içerisinde fazlaca mensubu bulunurdu. Ümmü Mektûm ve Sekrân b. Amr gibi bazı sahabiler bu kabileye mensuptur [9].
- Cezîme: Kinâne soyundan gelen kabile, Peygamberimiz zamanında Mekke’nin güneyinde yaşamıştır [10].
- صَارِم: “kılıç” olarak çevirdiğimiz kelime aynı zamanda “keskin” anlamına gelir.
- وَبَحْرِي لا تُكَدِّرُهُ الدِّلاَءُ: "Ve denizimi bulandıramaz hiç bir kova" şeklinde çevirdiğimiz dizede denizden kastın şiir olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte "بحر لا يكدره الدلاء" "O, kovaların bulandıramayacağı bir denizdir" ifadesi, Araplar arasında bir kişinin ilminin derinliğini ifade etmek için kullanılır.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Not: Şiir açıklamalarında Berkûkî’nin şerhini esas aldık.
el-Berkûkî, A. (1929). Şerh’u Dîvan’il-Hassân bin Sâbit el-Ensârî. el-Mektebetu’r-Rahmaniyyetu bi-Mısr.
[1] Mehennâ, A. (1994). Dîvânu Hassân b. Sâbit. Beyrut: Dâru’l-kutub’il-ilmiyye, 17.
[2] Aycan, İ. (1994), Ebû Süfyân, TDV İslam Ansiklopedisi, 10, 230-232.
[3] el-Berkûkî, A. (1929). A. g. e., 8.
[4] Sönmez, M. A. (1997), Hâris b. Ebû Dirâr, TDV İslam Ansiklopedisi, 16, 195.
[5] İbn Kesîr. (1976), es-Sîra en-Nebeviyye (Mine’l-bidâye ve’n-nihâye), thk. Mustafa Abdulvâhid. Beyrut: Dâru’l-Mârife, 585.
[6] Fayda, M. (1988), Adnân, TDV İslam Ansiklopedisi, 1, 391-392.
[7] Mekkî, İ. Z. (1997). Târîhu Mekketu’l-müşerrefe ve’l-Mescidi’l-harâm ve’l-Medîneti’ş-şerîfe ve’l-kabri’ş-şerîf, thk. Alâ İbrâhim el-Ezherî. Beyrut: Dâr’ul Kutub el-İlmiyye, 61-62.
[8] Önkal, A. (1991), Âmir b. Lüey, TDV İslam Ansiklopedisi, 3, 66.
[9] Özaydın, A. (1993), Cezîme b. Âmir, TDV İslam Ansiklopedisi, 7, 508.