Hafız İbrahim'in Arap Diline Dair Kasidesi ve Türkçe Çevirisi

Hâfız İbrâhîm (حَافِظْ إِبْرَاهِيم), Fasih Arapçanın büyük savunucusu olmasıyla zihinlere kazınmıştır. Nil nehri üzerinde doğduğu için Nil şairi (شَاعِرُ النِّيل) olarak da ün kazanan şairin en meşhur şiirlerinden biri olan "Arapça, Halkına Ölüm Fermanını Duyuruyor" (اللُّغَةُ الْعَرَبِيَّةُ تَنْعَى حَظَّهَا بَيْنَ أَهْلِهَا) şiirini sizler için çevirdik.

Şair, Arap halkına şikayetlerini ve ondan taleplerini Arapçayı kişileştirerek onun dilinden, ifade etmiştir. Haydi siz de eşlik edin Arapçanın kendi halkına olan sitemine...

https://www.youtube.com/watch?v=YtYF_c6o1GE

Önce Şiir

اللُّغَةُ الْعَرَبِيَّةُ تَنْعَى حَظَّهَا بَيْنَ أَهْلِهَا

Arapça, Halkına Ölüm Fermanını Duyuruyor

رَجَعْتُ لِنَفْسِي فَاتَّهَمْتُ حَصَاتِي 

وَنَادَيْتُ قَوْمِي فَاحْتَسَبْتُ حَيَاتِي

Kendime döndüm de aklımı suçladım

Ve seslenip kavmime, sabrettim kaderime

رَمَوْنِي بِعُقْمٍ فِي الشَّبَابِ وَلَيْتَنِي

عَقِمْتُ فَلَمْ أَجْزَعْ لِقَوْلِ عُدَاتِي

Gençliğimde suçladılar beni akamet ile, keşke öyle olsaydım

O vakit tasalanmazdım hasımlarımın sözlerine

وَلَدْتُ وَلَمَّا لَمْ أَجِدْ لِعَرَائِسِي

رِجَالاً وَأَكْفَاءً وَأَدْتُ بَنَاتِي

Ben ki doğurdum ve gelinlerime

Bulamayınca denk adamlar, gömdüm onları diri diri

وَسِعْتُ كِتَابَ اللهِ لَفْظاً وَغَايَةً

وَمَا ضِقْتُ عَنْ آيٍ بِهِ وَعِظاتِ

Ben ki, kavradım Allah’ın kelamını hem lafzi hem manevi

Ve zorlanmadım ifade etmek için ondaki hiçbir ayeti

فَكَيْفَ أَضِيقُ الْيَوْمَ عَنْ وَصْفِ آلَةٍ

وَتَنْسِيقِ أَسْمَاءٍ لِمُخْتَرَعَاتِ

Hal böyleyken, bugün nasıl yetersiz kalabilirdim ki

Düzenlemek için buluşların isimlerini

أَنَا الْبَحْرُ فِي أَحْشَائِهِ الدُّرُّ كَامِنٌ

فَهَلْ سَأَلُوا الْغَوَّاصَ عَنْ صَدَفَاتِي

Deryayım ben, derinliklerinde kıymetli inciler saklayan

Sordular mı ki dalgıca benim sedeflerimden

فَيَا وَيْحَكُـمْ أَبْلَى وَتَبْلَى مَحَاسِنِي

وَمِنْكُمْ وَإِنْ عَزَّ الدَّوَاءُ أُسَاتِي

Ne yazık size, ben eskidim ve güzelliklerim eskidi

Devam ender bulunsa da bilirim vardır sizde tabibi

فَلَا تَكِلُونِي لِلزَّمَانِ فَإِنَّنِي

أَخَافُ عَلَيْكُم أَنْ تَحِينَ وَفَاتِي

Ne olur terk etmeyin dehre beni

Zira ölümüm yaklaşıyor ve korkutuyor akıbetiniz beni

أَرَى لِرِجَالِ الْغَرْبِ عِزّاً وَمَنْعَةً

وَكَمْ عَزَّ أَقْوَامٌ بِعِزِّ لُغَاتِ

Batının insanlarına bakıyorum öyle izzetli ve kavi

Ki, dillerinin şanıyla da aziz oldu nicesi

أَتَوْا أَهلَهُمْ بِالمُعْجِزَاتِ تَفَنُّناً

فَيَا لَيْتَكُمْ تَأْتُونَ بِالْكَلِمَاتِ

Türlü türlü harikalar getirdiler halklarına

Siz de getirseydiniz keşke birkaç kelime de olsa

أَيُطْرِبُكُمْ مِنْ جَانِبِ الْغَرْبِ نَاعِبٌ

يُنَادِي بِوَأْدِي فِي رَبِيعِ حَيَاتِي

Coşturdu mu sizi hani o batıdan gelen karga sesi?

Çağırıyor hayatımın baharında diri diri gömülmeye beni

وَلَو تَزْجُرُونَ الطَّيْرَ يَوْماً عَلِمْتُمُ

بِمَا تَحْتَهُ مِنْ عَثْرَةٍ وَشَتَاتِ

Bir gün kaçırırsanız kuşu bilirsiniz ki

Ayrılık ve tökezlemedir bunun delaleti

سَقَى اللهُ في بَطْنِ الْجَزِيرَةِ أَعْظُماً

يَعَزُّ عَلَيْهَا أَنْ تَلِينَ قَنَاتِي

Arabistan’da benim için sızlayan kemiklere olsun Allah'ın rahmeti

İncitir onları, mızrağımın körelmesi

حَفِظْنَ وِدَادِي فِي الْبِلَى وَحَفِظْتُهُ

لَهُنَّ بِقَلْبٍ دَائِمِ الْحَسَرَاتِ

Ta eskilerde, muhafaza ettiler onlar içlerinde sevgimi

Ben de ediyorum daima hüzünlü bir kalp ile onlarınkini

وَفَاخَرْتُ أَهْلَ الْغَرْبِ وَالشَّرْقُ مُطْرِقٌ

حَيَاءً بِتِلكَ الْأَعْظُمِ النَّخِرَاتِ

O çürümüş kemiklerle övündüm garba karşı

Şark hicap ile eğmişken başını

أَرَى كُلَّ يَومٍ بِالجَرَائِدِ مَزْلَقاً

مِنَ الْقَبْرِ يُدْنِينِي بِغَيْرِ أَنَاةِ

Görüyorum her gün gazete yazılarındaki hataları

Kabre doğru, duraksamadan yaklaştırıyorlar beni

وَأَسْمَعُ لِلْكُتَّابِ في مِصْرَ ضَجَّةً

فَأَعْلَمُ أَنَّ الصَّائِحِينَ نُعَاتِي

Bir hengâme!... Duyuyorum Mısır’da yazarları

Biliyorum, naaşımın başındaki feryatları

أَيَهْجُرُنِي قَوْمِي عَفَا اللهُ عَنْهُمُ

إِلى لُغَةٍ لَم تَتَّصِلْ بِرُوَاةِ

Aman Allah’ım, bir lisana terk mi ediyor kavmim beni

Öyle bir lisana ki, yok hiç geleneği

سَرَتْ لُوثَةُ الإِفْرَنْجِ فِيهَا كَمَا سَرَى

لُعَابُ الْأَفَاعِي فِي مَسِيلِ فُرَاتِ

Bulandırıverdi Frenk’in kiri Arap dilini

Yılanın zehrinin, tatlı suyu bulandırdığı gibi

فَجَاءَتْ كَثَوْبٍ ضَمَّ سَبْعِينَ رُقْعَةً

مُشَكَّلَةَ الْأَلْوَانِ مُخْتَلِفَاتِ

Oldu artık kırk defa yamanmış bir elbise misali

Öyle farklı renkler içinde girift ki…

إِلَى مَعْشَرِ الْكُتَّابِ وَالْجَمْعُ حَافِلٌ

بَسَطْتُ رَجَائِي بَعْدَ بَسْطِ شَكَاتِي

Arz ettim talebimi, sunduktan sonra şikayetimi

Bir cemiyete ki yazardır ekseriyeti

فَإِمَّا حَيَاةٌ تَبْعَثُ الْمَيْتَ فِي البِلَى

وَتُنبِتُ فِي تِلْكَ الرُّمُوسِ رُفَاتِي

Ya hayattır o, dirilten çürümüş cesetleri

Ve yeşerten, yerle bir kabirlerdeki toz olmuş kemikleri

وَإِمَّا مَمَاتٌ لَا قِيَامَةَ بَعْدَهُ

مَمَاتٌ لَعَمْرِي لَمْ يُقَسْ بِمَمَاتِ

Ya da ölümdür, olmayan kıyameti

Öyle bir ölüm ki, başka ölümlere benzemez vallahi

Şiir Notları

1) Hâfız İbrâhîm Kimdir?

Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgali, Arap toplumunun Batı ile temasının başlangıcı kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, Mısır’ın işgali Arap dünyasında modernleşme döneminin miladı sayılmıştır. Muhammed Hâfız İbrâhîm ise, modern Arap dünyasında yaşasa da Klasik Arapçanın en büyük savunucularından biri olarak tarihe kazınmıştır.

Şair, 1872 yılında Deyrût’ta bir gemide dünyaya gelmiş ve Nil nehri üzerinde doğduğu için sonraları Nil şairi (Şâiru’n-Nîl) lakabıyla tanınmıştır. Annesi Türk asıllı bir hanımefendi, babası ise Mısırlı bir mühendistir. Dört yaşında babasını kaybetmiş ve bunun üzerine Deyrût’tan Kahire’ye götürülmüştür. Babası gibi mühendis olan dayısının Tanta’ya tayininin çıkması üzerine lise yıllarını Tanta’da geçirmiştir. Tanta’da Ezher usulü derslerin verildiği Ahmedî Camisi’ne kayıt olan şair, burada verilen derslerle ilgilenmemiştir. Bunun yerine dil ilimlerini, edebiyatı, şiir sanatını öğreten alimlerin meclislerine devam etmiştir [1]. Şiire olan sevgisi de bu meclislerde yeşermiştir. Arap edebiyatına dair birçok eseri de o dönemde okumuştur. Hayatının çeşitli dönemlerinde farklı işlerle meşgul olan Hâfız İbrâhîm, bir dönem subaylık yapmış ve 1896’da Sudan’a gönderilmiştir. 1899’da Sudan’daki askerî darbe sonucu zorunlu olarak emekliye ayrılmıştır. O dönemde yeterlilik şartı aranmayan avukatlık mesleğine adım atmıştır. Ancak bu alanda da aradığını bulamayan şair, 1911 yılında Dâru'l-kutubu'l-Mısriyye'nin edebiyat bölümüne müdür olarak tayin edilmiştir. 1932 yılında emekliye ayrılan Hafız İbrahim, aynı senenin temmuz ayında vefat etmiştir. 
Muhammed Hâfız İbrâhîm, “Medresetu'l-ihyâ ve’l-ba’s” hareketinin öncülerinden olmuştur. Bu hareket, uzun zaman önce donuklaşan ve ölü bir ceseti andıran Klasik Arap şiirine yeniden hayat vermek için büyük çaba sarf etmiştir. Şiirlerinde toplumsal konulara yer veren şair, bunu yaparken Fasih Arapçayı benimsemiş, vezin ve kafiyelere ihtimam göstererek sahip olduğu geleneği diri tutmaya çalışmıştır. Birçok eser kaleme almıştır. Bunlardan Leyâlî Satîh, Mısır’ı ve onun siyasi durumunu konu edinmektedir. Ömeriyyâtu Hâfız ise Hz. Ömer’in hayatını konu alan manzum bir eserdir. Aynı zamanda, şairin gazetelerde yayımlanan şiirlerini de ihtiva eden Dîvânu Hâfız’ı meşhurdur [2].

2) Şair Bize Ne Anlatıyor?

"Kendime döndüm de aklımı suçladım / Ve seslenip kavmime, sabrettim kaderime"

Şair bu mısralarda Arapçanın kendisinde gördüğü yozlaşmanın sebebini ararken önce kendisine baktığını ve suçladığını, ardından Arap halkına dönüp dönüşü olmayacak bir yardım çağrısında bulunduğunu ifade etmiştir.

“Gençliğimde suçladılar beni akamet ile, keşke öyle olsaydım / O vakit tasalanmazdım hasımlarımın sözlerine”

Akamet kelimesi burada Arapçanın eskidiğini ve yeniliklere uyum sağlayamadığını ifade etmek için kullanmıştır.

“Ben ki doğurdum ve gelinlerime / Bulamayınca denk adamlar, gömdüm onları diri diri

Şiirde geçen عَرائِس kelimesi, sözlük anlamı olarak gelin demektir. Halkının kısırlıkla itham ettiği Arapça, onlara "gelinler doğurduğunu" ancak onlara denk eşler bulamadığını söylemiştir. Burada gelin ile kastedilen aslında "yeni sözcükler"dir.

“Ben ki, kavradım Allah’ın kelamını hem lafzi hem manevi / Ve zorlanmadım ifade etmek için ondaki hiçbir ayeti”

Arapçanın çok büyük bir derya olduğuna, hatta bu deryanın Allah lafzını dahi ifade edebilecek kadar geniş olduğuna vurgu yapan şair, yine Arap dilini konuşturarak bir çağrıda bulunmuştur. Kendisinin eskimeye yüz tuttuğunu ifade etmiş ve  yenilenme için halkından medet umduğunu belirtmiştir.

“Ne olur terk etmeyin dehre beni / Zira ölümüm yaklaşıyor ve korkutuyor akıbetiniz beni”

Dehre, yani zamana terk etmekten kasıt, Arapçanın "beni kendi halime bırakmayın, zaman ne gösterir diye beklemeyin, çabalayın ve üzerimdeki toprağı alın" şeklinde anlaşılabilir. Aynı zamanda bu dizelerde Arapça kendi yok oluşunun halkın akıbeti için de hüsran olacağını düşünmektedir.

“Coşturdu mu sizi hani o batıdan gelen karga sesi? / Çağırıyor hayatımın baharında diri diri gömülmeye beni/ Bir gün kaçırırsanız kuşu bilirsiniz ki/ Ayrılık ve tökezlemedir bunun delaleti”

Yine Arapça, Batı’dan kendisini ölüme çağıran bir sesten haber vermektedir bizlere. Anladığımız kadarıyla bununla, Arapçanın yozlaşması aslında Batı dillerinin Arapça ile mecz olması sebebiyle fasih Arapçanın gitgide unutulması ve kullanılamaz hale gelmesi kastedilmektedir. 

Eski Arap geleneğinde birçok batıl inanç vardır. Bunlardan biri de kuş falıdır. Araplar, kuşların uçuş biçimi ve uçtukları yönlere çeşitli anlamlar yükleyerek gelecek hakkında yahut yapacakları bir iş hakkında hüküm vermektedirler. Şairin “kuşu kaçırırsanız” ifadesi ile eski Arap geleneğindeki bu kuş falına gönderme yapmış olma ihtimali yüksektir. Yani, “dilinize sahip çıkmazsanız, sonunda tökezlemeniz kaçınılmazdır” demek istemiş olabilir.

“Arabistan’da benim için sızlayan kemiklere olsun Allah'ın rahmeti / İncitir onları, mızrağımın körelmesi”

Şair, şiirin bu kısmında “çürümüş kemikler” ile eski Arapları kastetmiş ve onları hayır ile yâd etmiştir. Çünkü onlar Fasih Arapçayı muhafaza etmiştir.

Çeviri Notları

  • اِحتَسَب: "sabretmek" şeklinde çevirdiğimiz kelime Arapçada; bir zorluk karşısındaki sabrın mükafatını, dünyada değil ahirette almayı ummak manasına gelmektedir. Kelimenin kullanımına احتسب ولدَه  “evladının kaybına sabretti” cümlesi örnek verilebilir.
  • عَرَائِس: kelimesi “gelinler” anlamındadır. Ancak şairin burada gelinler ile kastettiği "yeni kelimelerdir".
  • وَأْد: hayatta olan kişiyi gömmeye karşılık gelen bir kelimedir.
  • إِلَى لُغَةٍ لَمْ تَتَّصِلِ بِرُوَاةِ: dizelerindeki ravi kelimesi “nakleden kimse” demektir. Akıllara hadis ilmini getiren bu kelime aslında yalnız İslam geleneğinin aktarılmasında değil, ondan öncesinde şiirlerin ve menkıbelerin şifahi olarak aktarılması için de kullanılan bir kelimedir. Ancak, şairin burada mecazi olarak kastettiğinin “gelenek ve köklü bir geçmiş” olduğu kanısındayız. Bundan dolayı çevirimizde “gelenek” kelimesini kullanmayı tercih ettik.
  • الأَعْظُمِ النَّخِرَاتِ: "çürümüş kemikler" ile şairin kendisinden önce yaşamış ve Arapçayı muhafaza etmiş kişileri kastettiğini düşünmekteyiz.

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Şiir için:

İbrâhîm, H.(1987). Divânu Hâfız İbrâhîm, thk. Ahmed Emîn, Ahmed ez-Zeyn, İbrâhîm el-Ebyârî. Kâhire: el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-ʻâmme li’l-Kitâb, 253-255.

[1] Çelik, B. (2019). Hafız İbrahim’in Divanındaki Mersiyeler Ve Tercümeleri (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, İstanbul.

[2] Yazıcı, H. (1997). Hafız İbrahimTDV İslam Ansiklopedisi, 15, 91-92.

Önceki
Önceki

Hassan bin Sabit'in Hemziyyesinin Son Kısmı ve Türkçe Çevirisi [2/2]

Sonraki
Sonraki

Ebu’l Beka er-Rundi’nin “Endülüs Ağıtı” Adlı Şiirinin Son Kısmı ve Türkçe Çevirisi [3/3]