Aşıklar Geçidi: Mahmud Teymur’un “En Sevdiğim Aşık” Adlı Yazısı ve Türkçe Çevirisi

Arap öykü ve romancılığının öncülerinden kabul edilen, Türk ve Kürt asıllı Mahmûd Teymûr‘u (مَحْمُود تَيْمُور) konuk ediyoruz. Mısır’ın soylu bir ailesine mensup yazar; edebiyata, dile ve okumaya olan tutkusunu ailesinden almıştır. Babası, hayatını Arap dili, tarihi ve klasik edebiyata adamış ünlü edip Ahmed Teymûr Paşa; halası büyük şair Âişe İsmet Teymûr; abisi ise kısa öykü yazımının öncülerinden biri olan Muhammed Teymûr’dur. Ailenin adı aynı zamanda Teymûriyye Kütüphanesi (الْخِزَانَةُ التَّيْمُورِيَّة) olarak bilinen büyük mirasları ile öne çıkıyor. [1]

Yazılarını toplumsal gerçekler ve sosyal unsurlar üzerine kurgulayan Mahmûd Teymûr’un 1951 yılında yayımladığı Ruhun Şifası (شِفَاءُ الرُّوح) adlı eserini sizler için seçtik. Bu kitabı, kendisini yazarlığa yönlendiren süreçleri anlattığı otobiyografi niteliğindeki bölümle birlikte yazarın gazetelerde yayımlanan edebî makalelerinden bir derlemedir.

İçerisinde 24 makalenin yer aldığı eserden seçerek tercüme ettiğimiz “En Sevdiğim Âşık” (أَحَبُّ الْعَاشِقِینَ إِلَيَّ) adlı yazısında Mahmûd Teymûr, edebiyat tarihinde nam salmış meşhur âşıklar içinde en güzide olanı ararken adeta hayalinde bir geçit resmi canlandırmış ve bulduğu bu kişi geçit meydanında kendisine ilham olmuştur. Artık isim belli olduktan sonra -tüm âşıkların kendisinden doğduğu- o ilk âşığa hakkını teslim etmek dışında bir seçeneği yoktur.

Âşıkların üstadıyla tanışmak isteyen okurlarımıza yazımızı takdim ediyoruz.

Önce Yazı:

أَحَبُّ الْعَاشِقِینَ إِلَيَّ

:سُئِلْتُ یَوْماً

مَنْ أَحَبُّ الْعَاشِقِینَ إِلَيَّ؟

وَقَدْ دَعَانِي ذَلـِكَ إِلَی أَنْ أُجِیلَ الطَّرْفَ فِي ذَلِكَ الْحَشْدِ الزَّاخِرِ مِمَّنْ هَتَفَ بِأَسْمَائِهِمُ التَّارِیخُ، وَسَجَّلَ رَوَائِعَ غَرَامِهِمْ بَیْنَ صَحَائِفِهِ الْخَالِدَاتِ

.فَهُنَالِكَ «رُومْیُو» الَّذِي یُمَثِّلُ الْمَأْسَاةَ الدَّامِیَةَ فِي الْحُبِّ، وَالَّذِي یُعَدُّ أَرْوَعَ مَثَلٍ لِلْفِدَاءِ

.وَهُنَا «قَیْسٌ» صَاحِبُ «لَیْلَی» الَّذِي یُمَثِّلُ الْعِشْقَ العُذْرِيَّ، أَوِ الْحُبَّ الْمَجْنُونَ

.وَثَمَّةَ «أَنْطُونْیُو» ذَلِكَ الَّذِي كَانَ أَحْرَصَ مَا یَكُونُ عَلَی الْاِعْتِصَارِ وَالْاِسْتِمْتِاعِ، مَا وَجَدَ إِلَی ذَلِكَ السَّبِیلَ

وَهَلْ نَنْسَی «عُمَرَ بْنَ أَبِي رَبِیعَةَ» الَّذِي یُمَثِّلُ الْحُبَّ الثَّرْثَارَ، یَنْشُدُ فِیهِ طَیْفَ الْمَرْأَةِ أَیَّةً كَانَتْ؟

.وَفِي التَّارِیخِ قَرِیبِهِ وَبَعِیدِهِ شُكُولٌ وَأَفَانِینُ مِنَ الْعُشَّاقِ وَالْمُحِبِّینَ، یَخْتَلِفُونَ فِي شَخْصِیَّاتِهِمْ، وَیَتَبَایَنُونَ فِي مَهْوَی أَفْئِدَتِهِمْ

فَأَيُّ هَؤُلَاءِ أَحَقُّ بِاْلإِیثَارِ؟ وَأَیُّهُمْ أَوْلَی بِالْإِشَادَةِ وَالْإِغْلَاءِ؟

مَنْ مِنْهُمْ أَجْدَرُ بِأَنْ یَتَسَلَّمَ رَایَةَ الْبُطُولَةِ فِي مَیْدَانِ الْآهَاتِ وَالزَّفَرَاتِ؟

.جَعَلْتُ أَعْرِضُ الْأَسْمَاءَ، وَأَتَعَرَّفُ الشَّخْصِیَّاتِ، وَأَتَسَمَّعُ المُنَاجَیَاتِ 

…وَبَغْتَةً وَقَفْتُ

.فَقَدْ تَخَایَلَ لِي شَبَحٌ جَبَّارُ الْقَامَةِ، قَوِيُّ الْعَضَلِ، وَافِي الْجُسْمَانِ

وَلَقَدْ رَاحَ یَتَقَدَّمُ مِنِّي مُتَّزِنَ الْخُطَا، عَلَیْهِ سِیمَاءُ التَّرَفُّعِ وَالْعِزَّةِ، تَتَرَاءَی مِنْهُ جَبْهَةٌ عَرِیضَةٌ تَتَدَلَّی عَلَیْهَا خُصُلَاتِ شَعْرٍ أَسْخَمَ غَزِیرٍ… فَرَاعَنِي مِنْهُ أَنَّهُ عَارِيُ الْجَسَدِ، إِلَّا مِنْ جُلُودٍ تَسْتُرُ بَعْضَ أَوْصَالِهِ

لَاحَ لِي هَذَا الشَّبَحُ الْجَبَّارُ الْكَرِیمُ الْعُنْصُرِ، وَعَلَی وَجْهِهِ اِبْتِسَامَةٌ، وَجَعَلَ یَبْعَثُ إِلَيَّ نَظَرَاتِهِ، وَهُوَ یَعْبَثُ بِلِحْیَتِهِ الْمُشَذَّبَةِ، كَأَنَّهُ یَقُولُ لِي: أیْنَ مَكَانِي بَیْنَ مَنْ تَخَیَّرْتَ مِنْ صَفْوَةِ الْعُشَّاقِ؟

حَقًّا لَسْتُ أَدْرِي كَیْفَ فَاتَنِي أَنْ أَذْكُرَهُ… وَهُوَ الْبَطَلُ الْأَوَّلُ، وَالزَّعِیمُ الْمُقَدَّمُ، لَا دِفَاعَ وَلَا نِزَاعَ؟

!إِنَّهُ فَرْدٌ فَذٌّ، یَعْدِلُ بِقِصَّةِ غَرَامِهِ أُلُوفَ الْمُغْرَمِینَ عَلَی تَعَاقُبِ الْأَحْقَابِ

!إِنَّهُمْ حِینَ یُوزَنُونَ بِهِ یَبْدُونَ أَقْزَاماً ضِئاَلًا، هَیْهَاتَ أَنْ یَقُومَ لَهُمْ حِسَابٌ بِجَانِبِ عِمْلاَقِ الْعَمَالِیقِ

وَكَیْفَ لَا یَكُونُ ذَلِكَ وَهُوَ الرَّأْسُ، وَهُمُ الْأَذْنَابُ؟

وَكَیْفَ یَقُومُ فِي ذَلِكَ خِلَافٌ وَهُوَ الْجِذْعُ الرَّكِینُ، وَهُمُ الْأَفْنَانُ الْمَهَازِیلُ؟

…هُوَ الرَّائِدُ السَّبَّاقُ

…هُوَ وَاضِعُ أُسِّ الْحُبِّ لِبَنِي الْبَشَرِ

…هُوَ مَنْ شَرَعَ ذَلِكَ الشَّرْعَ، وَسَنَّ ذَلِكَ الْقَانُونَ

…هُوَ مَنْ عَبَّدَ الطَّرِیقَ لِكُلِّ سَالِكٍ بَعْدَهُ، مُتَأَثِّرٍ خُطَاهُ

…هُوَ الَّذِي تَلَاقَتْ فِي قَلْبِهِ كُلُّ أَفَانِینِ الْحُبِّ، مِنْ عُذْرِيٍّ، وَ صُوفِيٍّ، وَجَسَدِيٍّ

…هُوَ الَّذِي بَذَلَ فِي سَبِیلِ حُبِّهِ أَكْبَرَ فِدَاءٍ لَا یَمْلِكُ أَنْ یَبْذُلَهُ غَیْرُهُ

!لَوْلَا حُبُّهُ هَذَا لَمَا كَانَ لِلْبَشَرِیَّةِ كِیَانٌ

لَقَدْ أَحَبَّ فِي دُنْیَاهُ الصَّغِیرَةِ الَّتِي لَمْ تَكُنْ تَحْوِي إِلَّا قَلْبَیْنِ اثْنَیْنِ، فَخَلَقَ مِنْ هَذِهِ الدُّنْیَا الْمَحْدُودَةِ عَالَماً رَحِیبَ الْأَكْنَافِ یَزْخَرُ بِأُلُوفِ الْمُحِبِّینَ

لَكَأَنَّهُ قَدْ أَرَادَ أَنْ یَجْعَلَ الْحُبَّ حَقِیقَةً خَالِدَةً یَتَوَارَثُهَا خَالِفٌ عَنْ سَالِفٍ، فَأَلْقَی الْغِرَاسَ، وَبَذَرَ الْحَبَّ، وَأَحْسَنَ السُّقْیَا. وَظَلَّ یَتَعَهَّدُ الزَّرْعَ حَتَّی نَمَا وَاكْتَمَلَ، وَآتَی أُكُلَهُ، وَمَا زَالَ یُؤْتِیهِ طَیِّبَ الثَّمَرَاتِ

.رُبَّمَا كَانَ فِي ذَلِكَ عَلَی خَطَأٍ، وَرُبَّمَا كَانَ عَلَی صَوَابٍ

…مَهْمَا یَكُنْ مِنْ رَأْيٍ، فَمَا كَانَ فِي وُسْعِهِ أَنْ یَعْدُوَ مَا فَعَلَ

!وَهَلْ كَانَ فِي مُسْتَطَاعِهِ أَنْ یَتَطَهَّرَ مِنْ شَوَائِبِ الْخَطِیئَةِ، وَهُوَ ابْنُ طِینٍ وَمَاءٍ؟

.مَا یَسُوغُ لِي الْآنَ، وَقَدْ وَضَحَ لِي ذَلِكَ الْوَجْهُ الْكَرِیمُ، إِلَّا أَنْ أَجْعَلَهُ هُوَ مَوْقِعَ الْاِخْتِیَارِ

.ذَلِكَ الَّذِي بَاعَ النَّعِیمَ الْعُلْوِيَّ، سَعْیاً إِلَی اِكْتِنَاهِ سِرِّ الْحَیَاةِ الْأَزَلِیَّةِ عَلَی ظَهْرِ هَذِهِ الْأَرْضِ

.ذَلِكَ الَّذِي هُوَ صَاحِبُ التَّجْرِبَةِ الْأُولَی فِي الْحُبِّ، وَ صَاحِبُ الْقِدْحِ الْمُعَلَّی فِي الْفِدَاءِ

!ذَلِكَ هُوَ أَبُو الْبَشَر: آدَمَ

…غَفَرَ اللهُ لَهُ، وَأَعَانَنَا عَلَی احْتِمَالِ مَا تَرَكَهُ لَنَا مِنْ ذَلِكَ التُّرَاثِ الْخَالِدِ الْجَسِیمِ

En Sevdiğim Âşık

Bir gün, “Âşıklar arasında en sevdiğim kimdir?” diye soruldu. Bu da beni tarihin, isimlerini dilinden düşürmediği ve sevda destanlarını ölümsüz sayfalarına yazdığı bu mahşerî kalabalığı gözden geçirmeye sevk etti.

Bir yanda aşkı, kanlı bir trajedi simgesi olan ve bu uğurda fedakârlığın en muhteşem sembolü addedilen “Romeo”,

Bir yanda iffetli aşkın, mecnun eden sevdanın timsali Leylâ’nın “Kays”ı,

Öte yanda bir yolunu bulduğu her an, aşkın cefasına ve sefasına olanca iştiyakıyla “Antonius”.

Hele hiçbir kadını ayırt etmeksizin peşinden koşup ona şiirler düzen lafazan âşık “Ömer bin Ebî Rebîa“yı hiç unutur muyuz?

Uzak ve yakın tarihte, tabiatları birbirinden farklı; kalplerinin meyilleri başka başka nice âşıklar, sevdalılar var. Peki onlardan hangisi tercihe daha şayan, hayranlığa ve methe en değer görülen? Hangisi âh u efgân meydanında kahramanlık bayrağını taşımaya daha layık?

İsimleri bir bir sıraladım, meşreplerini tanıdım, yakarışlarına kulak verdim.

Sonra ansızın duraksadım.

Birden hayalimde upuzun boylu, güçlü kaslara ve ölçülü yapıya sahip bir silüet belirdi.

Vakur adımlarla bana doğru yaklaşmaya başladı, mağrur ve saygıdeğer bir çehre takınmış; geniş alnına dökülen gür siyah zülüfleri göze çarpıyordu. Yalnız, birkaç uzvunu örten deri parçalarını saymazsak üryan olmasını garipsedim!

Bu kudretli ve asil silüet, artık görünür oldu gözüme. Yüzü mütebessimdi. Muntazam kısaltılmış sakalıyla oynayarak bakışlarını bana çevirdi, adeta şöyle diyordu:

“Seçtiğin güzide aşıklar arasında benim yerim neresi?”

Sahiden, tartışmasız ilk aşk kahramanı ve önderi olduğu halde onu anmayı nasıl atladım bilemiyorum…

O ki, sevdasının öyküsü, ardından çağlar boyu yaşanan binlercesinin yekûnuna denk yegâne şahsiyet.

Tüm bu sevdalar mizana konsa, onun karşısında çelimsiz cüceler oldukları görülür. Devler devinin yanında onlara bir kıymet biçilmesi mümkün mü?

Nasıl böyle olmasın, o baş; diğerleri ise kuyruklarken.

O ana gövde, diğerleri cılız dallar mesabesinde iken bu nasıl tartışma konusu olur?

O öncü lider… 

İnsanoğlu için aşkın temelini atan…

Aşkın kanununu yazıp yasalaştıran…

Kendisinin ardından izini süren, adımlarını takip eden herkese yolu açan…

İffetli, ilahi, cismânî; aşkın her türlüsü kalbinde toplanan…

O ki, aşkı uğruna kimsenin ödeyemeyeceği en büyük bedelleri ödeyen… O’nun aşkı olmasaydı insanlık namına bir varlık söz konusu olmazdı!

İki kalpten başkasının sığmayacağı küçük dünyasında sevdaya düştü ve bu sınırlı dünyadan sinesi binlerce âşıkla dolu geniş bir alem yarattı!

Aşkı, adeta seleften halefe miras kalan ebedî bir hakikat haline getirmek istedi. 

Bunun için fidanları ekti, aşk tohumlarını saçtı, itinayla suladı. Ta ki ekinleri büyüyüp olgunlaşıncaya kadar özenle bakmaya devam etti. Nihayetinde bu ekinler semeresini verdi ve hâlâ leziz meyveler vermekte.

Belki hatalıydı, belki de haklı.

Ne olursa olsun, yaptığının ötesine geçmeye muktedir değildi…

Su ve topraktan olduğu halde hatadan hâlî kalabilir miydi?

Bu şerefli zat tümüyle açığa çıktıktan sonra artık onu ilk sıraya koymaktan başka seçeneğim yok.

O ki, şu yeryüzünün üstünde ezelî yaşamın sırrına varmak için ulvi Cennetten vazgeçen kişi.

Aşka dair ilk deneyimin ve en yüce fedakarlık pâyesinin sahibi.

O, insanlığın atası: “Adem”!

Allah onu bağışlasın, bize bıraktığı ağır ebedî mirasın yükünü taşımamıza yardımcı olsun..

Yazı Notları

1) Mahmûd Teymûr Kimdir?

Mahmûd Teymûr (1894-1973), Kahire’de edebî faaliyetleriyle şöhret bulan köklü bir ailenin içine doğdu. Edebiyata olan tutkusunu ailesinden miras alan Teymûr’un babası edip Ahmed Teymûr Paşa, döneminin ünlü Arap dili ve tarihi araştırmacısıdır. Hayatını bu alanda çalışmalara adayan Ahmed Teymûr, büyük bir özenle topladığı nadir kitaplar ve el yazmaları da dahil olmak üzere araştırmacılar için bir hazine niteliğinde olan Teymûriyye Kütüphanesi’ni (الْخِزَانَةُ التَّيْمُورِيَّة) kurdu ve 20.000 ciltlik değerli bir koleksiyona sahip bulunan bu kütüphaneyi Mısır Millî Kütüphanesi’ne vakfetti. [2]

Ayrıca Arap edebiyatında öykü ve oyun yazarlığının öncülerinden biri olan abisi Muhammed Teymûr ile Türkçe, Arapça ve Farsça telifleri bulunan halası dîvan şairi ve mütefekkir Âişe İsmet Teymûr da Arap edebiyatının meşhur simalarındandır.

Yoğun bir edebiyat atmosferinde yetişen Mahmûd Teymûr, orta öğrenimini tamamladıktan sonra Yüksek Ziraat Okulu’na başladı. Ancak hayatında dönüm noktası sayılacak bir rahatsızlık geçirmesi nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı ve günlerini edebiyatla ilgilenerek geçirmeye başladı. Bu yıllarda Mehcer edebiyatından ve Mustafa Lutfî el-Menfelûtî’nin romantik üslûbundan etkilendi. Sonraları İsviçre’ye gitti ve okumalarını Avrupa ve Arap edebiyatı üzerinde yoğunlaştırarak edebiyattaki tutkusunu tam anlamıyla buldu. [3]

Mahmûd Teymûr kendisini yazarlığa yönelten 4 ana faktör zikrediyor. İlki, kendisinden yazma hünerlerini miras aldığı, okuma alışkanlığını ve kitap yazmayı sevdiren babası. İkincisi, bu sevgiyi besleyip disipline etmesini sağlayan abisi. Üçüncüsü, hayatının akışını değiştiren hadiseler. Son olarak da edebî hayatında menhecini belirleyen mütâlaaları. [4]

Yazarın yayımlanan kısa hikâye, roman, tiyatro ve inceleme türlerinde eserlerinin sayısı 50’yi aşmıştır. Kitapları birçok dile çevrilmiş ve alanında yetkin edebiyat ödüllerine layık görülerek adını Modern Arap edebiyatçıları arasına yazdırmıştır.

Çeviri Notları

  • الْعِشْقُ العُذْرِيّ: “İffetli aşk” şeklinde tercüme ettiğimiz “uzrî aşk” ifadesi şiddetli tutkudan ziyade saf ve temiz aşkı ifade eder. Arap geleneğinde bazı sıfat ve erdemler, içlerinde yetişen şahsiyetler sebebiyle belli kabilelere nisbet edilmiştir. Cömertliğin Tay, yiğitliğin Abs, çokluğun Tağlib kabilesine atfedilmesi gibi bu tür aşk da Benî Uzre’ye nisbet edilmiştir. Yemen asıllı olup Hicaz’ın kuzeyindeki Vâdi’l-Kurâ’ya göç eden Benî Uzre kabilesine mensup şairlerin afîf aşk etrafında oluşan hikâyeleri Uzreoğulları’nın bu tür aşkla şöhret bulmasını sağlamıştır. [5] Uzrî aşk, kendisine vatan olarak çölleri edinmiştir. Arap edebiyatında Leylâ ve Mecnûn hikayesi de uzrî aşk türünden kabul edilerek efsane haline gelmiş ve Mecnun’un şiirleri Uzrî gazel olarak değerlendirilmiştir. Bu tür şiirlerin en revaçta olduğu dönem ise Emevîler devridir. Uzrî âşıkların ortak yanları, ölünceye kadar sadece tek kadına vefalı ve sadık birer âşık olarak aşkları uğrunda çektikleri ıstırapları iffet ölçüsü dahilinde şiirlerinde dile getirmeleridir. [6] Nitekim bir rivayete göre bu kabileden bir adama “Sen kimlerdensin?” diye sorulduğunda adam: “Âşık oldukları zaman ölenlerin mensup olduğu kavimdenim.” diye cevaplamıştır. Bir başka rivayette ise Ebu Amr b. el-Alâ’ Uzreoğullarından bir bedevî ile karşılaşır ve ona “Siz öyle bir kabilesiniz ki Araplar arasında sizin kalpleri rakik, duyguları sadık, aynı zamanda iffetli ve günahlardan kaçınan kimseler diye isminiz yazılmış.” der. [7]
  • الْحُبُّ الْمَجْنُون: Aşkın insanı alışılagelmiş hallerinden uzaklaştırıp divane edişine ve delicesine bir sevdaya işaret eden bu tabiri “mecnun eden” şeklinde çevirmeyi tercih ettik.
  • الْحُبُّ الثَّرْثَار: Mahmûd Teymûr’un metinde Emevî dönemi meşhur âşıklarından Ömer b. Ebî Rebîa’yı tanımlamak için kullandığı bu ifade nevi şahsına münhasır bir tanımdır diyebiliriz. Ömer b. Ebî Rebîa kadınlara yoğun ilgisi ile tanınan, hacca bile hacceden kadınlara gazel söylemek için gitmesiyle nam salmış bir şairdir. Şairin söz ustalığını konuşturmakta hiçbir kadını ayırt etmeksizin gösterdiği cömertlik, metinde Türkçede “laf ebesi, çenesi düşük” gibi anlamlara gelen ثَرْثَار sıfatıyla terkip edildi. Biz de bu bölümü “lafazan âşık” olarak çevirmeyi uygun gördük.


Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Yazı için:

Teymûr, M. (1951). Şifâu’r-Rûh. Kahire: Matbaʿatu Dâru’l-kitâbi’l-ʿArabi, 77-80. 

[1], [2] Aytaç, B. (1999). Mahmûd Teymûr. TDV İslam Ansiklopedisi, 27, 386-387.

[3], [4] Teymûr, M. (1951). Şifâu’r-Rûh. Kahire: Matbaʿatu Dâru’l-kitâbi’l-ʿArabi.

[5] Durmuş, İ. (2012). Uzrî Aşk. TDV İslam Ansiklopedisi, 42, 259-261. 

[6], [7] Abdelmaksoud, B. (2004). Leylâ ile Mecnûn mesnevisinin Arap, Fars ve Türk Edebiyatı’nda ele alınmış biçimi ve Larendeli Hamdî’nin eseri (Doktora tezi). İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, İstanbul. 

Kapak Görseli:

Jhon Singer Sargent / Poppies (1886)

Yorumunuzu Buraya Bırakabilirsiniz:

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Kategoriler

Abone Olun

Yeni yazılarımızı herkesten önce okumak ve etkinliklerimizden haberdar olmak için mail bültenimize abone olabilirsiniz.

Son Yazılar

Bir Eleştirmen Gözüyle Toplum: Zeki Mübarek’in Üç Eleştirel Metni ve Türkçe Çevirileri

Mısırlı düşünür, edebiyatçı, şair ve eleştirmen Zekî Mübârek (زكي مبارك) Mısır’ın İngiliz sömürgesi altında olduğu yıllarda yaşamış, işgal esnasında halkı işgalcilere...

Bir Mabede Ağıt: Hafız İbrahim’in Ayasofya Şiiri ve Türkçe çevirisi

Dünya kültür mirasları arasına adını altın harflerle yazdıran Ayasofya'yı, yaklaşık 1500 yıl ayakta kalarak iki farklı dini ve kültürel dokuya ev...

İstilanın Ömrü: Mahmud Derviş’in “Gelişigüzel Kelimeler Arasından Geçip Gidenler” Şiiri ve Türkçe Çevirisi

Filistin'in ulusal şairi kabul edilen Mahmûd Dervîş (مَحْمُود دَرْوِيش), şiirleriyle Filistin’in özünü anlamaya ve yansıtmaya çalışır. Sizler için çevirdiğimiz "Gelişigüzel Kelimeler...